Sizce de öyle mi, yoksa bana mı öyle geliyor: Bu haziran, sanki iyilik yağdı insanların üzerine…
Nicedir bencilce saklamışlardı adeta iyi huylarını, şefkati, merhameti, masumiyeti… Haksızlığıgörünce çıkardılar bohçalarından, evlatlarına giydirip sokağa saldılar.
Nicedir birbirinden bir merhabayı esirgeyenler, yollarda sımsıcak selamlaşıyor şimdi…
Çelik kapıları üç kilitle mühürlenmiş evler, yekdiğerine açılıyor.
Birbirini gördüğünde kaldırım değiştirenler kucaklaşıyor.
Sait Faik öykülerinden fışkırıp yollara taşmışlar sanki; herkes yeni harlanmış insan sıcaklığı taşıyor.
Öldü zannettiğimiz digerkamlık, fedakarlık, küçücük bir koruluktan sevap polenleri gibi şehre yayılıyor.
***
Bu ülkenin güzel insanları, o beyaz atlara binip gitmemiş meğer; sadece kıstırılıp bastırılmış; öyle derine ki, tükendikleri sanılmış.
Huzursuz evlerde olur ya; habire baba dayağı yiyen çocuk, korkuyla sineye çeker önce… Giderek alışır, kin biriktirir içinde…
Ve patlar hiç ummadık anda, tuhaf bir bahaneyle, mesela bisikleti elinden alındı diye…
Mesele bisiklet değildir oysa; bıçak kemiğe dayanmış, sabır taşı çatlamış, bardak taşmıştır.
Önce bisiklet geri alınacak, sonra onca dayağın ahı çıkacaktır.
***
İşte böyle uyandı uzun uykusundan bizimkiler de…
“Ne alaka” dedirten bir nedenle; parkına el konduğunda…
Birbirini bilmeyenler, üç beş ağaç için kendini kepçenin önüne seriverdi.
O sabah belki sevgilisi için kırmızılar giyinmiş genç kız, nefretle püsküren zehrin önünde dimdik duruverdi.
Evinde sükunetle örgü ören teyze, torununun çadırı yakıldı diye tencereyle pencereye çıkıverdi.
Banka müdürü “Yetti be” deyip kravatını çözüverdi. “Politikayla işim olmaz” diyen doktor, bir camide yaralı
muhaliflerin yardımına koşuverdi.
Bilgisayarı başındaki yeniyetme, gündelik esprilerinin, asabiyeti dize getirdiğini fark ediverdi.
Aynı anda, aynı yangını yüreğinde hisseden yüz binlerce akraba, kendi kalabalığına şaşarak yollara taşıverdi.
Öyle alışılmadık bir heybetle doğruldular ki yerlerinden, 20 günün sonunda baba, “Bundan böyle her kararımı sana soracağım” diyecek hale geliverdi.
***
O çocuk, isyanın kudretini biliyor şimdi…
Ve biz, tarihten biliyoruz, bu bilginin kıymetini…
Kemer, o kadar kolay çözülüp şaklamaz artık masum tende… Bilir, feryadı duyanların nasıl çabuk toplanacağını, nasıl yaman hesap soracağını…
Korkar başına geleceklerden…
Ve çocuk, eziyet karşısında hiçbir şey yapmayıp sadece dimdik durduğunda milyonların nasıl arkasında toplandığını öğrendi mi, dayak yandaşlarının direnç karşısındaki paniğini keşfetti mi, iyiliğin müşfik elini bir kez hissetti mi, kolayına dayak yemez bir daha…
Kafa tutar, efelenir.
***
Sizce de öyle mi, yoksa bana mı öyle geliyor:
Bu haziran, küçük bir koruluktan, insanların üzerine sanki iyilik polenleri yağıyor.
Ve ben, elinden zorla alınmış bisikletini, konu komşunun imdada yetişmesiyle geri almış mesut bir çocuk gibi, tatile pedal basıyorum şimdi…
Bitkin, ama bir o kadar ümitli…