12 Eylül karanlığının ve yarattığı baskı ortamının tüm topluma hakim olduğu, bir araya gelmenin, hak aramanın, sesini yükseltmenin neredeyse imkansız olduğu, toplumun üzerine ölü toprağının serpildiği bir dönemde başlattık o onurlu ve büyük mücadeleyi.
Önce derneklerle örgütlenmeye başladık, büyüdük, güçlendik ve artık yatağına sığmayan coşkun bir akarsu gibi hem toplumsal mücadelenin hem de örgütlü mücadelenin büyümesinin önünü açtık.
Bizler; Sendika hakkının anayasada bulunmadığını, sendikaların yasadışı olduğunu savunanlara inat haklılığımızdan aldığımız güçle sendikalarımızı kurduk, kurmanın yasak olduğu bir dönemde sendikalarımızı kurduk, kapılarına mühür vurulduğunda haklılığımızdan aldığımız güçle o mühürleri sökerek, “kul anlayışından örgütlü topluma giden yolu açma” hedefiyle ve “hak verilmez, alınır” şiarıyla yürüdük.
1872’lerde günlük ücreti eksik ödendiği için greve çıkan demiryolu inşaat işçilerinden 1876’da greve çıkan İstanbul Tramvay işçilerine, 1908’de Anadolu-Bağdat demiryollarında haklarını arayan emekçilerden, şirketlerinin yabancılar tarafından işletilmesine karşı çıkan demiryolu işçilerine, hak ve özgürlüklerin baskı altına alınmak istendiği 15-16 Haziran direnişlerine dayanan tarihimiz geçmişten aldığı güçle büyümüş ve işkolumuzda Tüm Ray-Sen, Dem-Sen, Tüm Hava-Sen’le Lim Sen örgütlenerek büyüyen yürüyüşümüz BTS olarak devam etmiştir.
Sendikal haklar mücadelesini, bir yanıyla emek ve demokrasi mücadelesi bir yanıyla da özgür, bağımsız ve demokratik bir Türkiye mücadelesi olarak gördük ve Konfederasyonumuz KESK, bu örgütlülüğün çatısı olarak 1995 yılında kurulurken, biz de onun onurlu bir üyesi olarak yerimizi aldık.
Kamu emekçilerin ekonomik, sosyal, özlük tüm hakları için mücadele ederken, liyakatsizliğe, ayrımcılığa, kötü çalışma koşullarına, zorla fazla çalıştırmalara karşı ciddi bir mücadele verdik.
30 yıllık tarihimize destansı direnişler, grevler, iş bırakmalar, vizite eylemleri, yürüyüşler sığdırdık. Teslim olmak ve direnmek arasındaki seçimde BTS; seçimi daha fazla mücadele daha fazla direniş olmuştur.
Siyasi iktidarın; mezhepçi, milliyetçi, cinsiyetçi, ne liberal politikaları tüm yoğunluğu ve yaygınlığıyla hayatın her alanında olduğu gibi çalışma hayatında da sürmektedir. Yandaş konfederasyon-lar- ve bağlı sendikalar üzerinden bir yandan emekçilerin hak ve çıkarları saldırıya uğrarken, soruşturmalarla, mobbingle, ayrımcılıkla, ve diğer baskı türleriyle devam etmektedir.
Geçmişte mücadelemiz sahte sendika yasasıyla engellenmeye çalışılırken bir yandan da devlet güdümlü sendikalarla kesilmek istendi. Ve şimdi kamu emekçilerini işverenle elele kol kola TİS masalarında yüzdelik zamlarla kandırıyorlar. Gerçek sendika olmadıkları için ne kamunun tasfiyesine, ne iş güvencemizin kaldırılmasına, ne taşeronlaşmaya, ne yoksullaştırılmamıza karşı seslerini çıkarabiliyorlar.
Yakın tarihimiz biz kamu emekçilerinin bir yandan siyasi iktidarın OHAL Kararnameleri ile sindirilmeye çalışıldığı bir dönem olurken, aynı zamanda örgütlü olduğumuz kurumlarda amir ve yöneticilerin baskı, sindirme politikalarıyla karşı karşıya kaldığı bir dönem olmuştur.
Yakın tarihimiz yine pek çok hizmetin özelleştirildiği, taşeronlaşmanın arttığı, personel sayısının azaltıldığı, işyerlerinin hizmet üretmek yerine dışardan hizmet alımlarının yapıldığı, taşınmazların satıldığı ve aynı dönemde liyakatsizliğin, kayırmacılığın, partizanlığın çığrından çıktığı, kurum içi sınavların göstermelik bir işlevden öte bir anlam taşımadığı bir dönem olmuştur.
İşte böylesi bir tablo karşısında bizler işimize, işyerimize, geleceğimize sahip çıkma mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelenin aynı zamanda çocuklarımıza onurlu bir gerecek bırakma mücadelesi olduğunun farkında ve bilincindeyiz.
Emek mücadelesi sürdürenlerin, demokrasi, barış ve özgürlük isteyenlerin önündeki engellerin hiç olmadığı kadar arttığı bugün bizim için sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda mücadeleyi yükseltme günüdür.
Ne siyasi iktidarın, ne kamu kurumlarında amir ve yöneticilerin baskıları, ne de binlerce kamu çalışanının sebepsiz yere ihraç edilmesi, üye ve yöneticilerimizin sürgün edilmesi, haksız soruşturmalar açılması bizi bu mücadeleden vazgeçiremeyecektir.
Uluslararası Taşımacılık Çalışanları Federasyonu (ITF) ve Avrupa Taşımacılık Çalışanları Federasyonu (ETF) üyesi olan Sendikamız BTS olarak bu karanlık dönemi ülkemizin tüm ilerici, aydınlık, barıştan yana güçleri ile birlikte atlatacağımıza inanıyoruz.
Ulaştırma emekçilerinin bugün kazanımı olan ne varsa bunun altında bizim imzamız vardır.
Artık BTS’ye daha fazla ihtiyaç olduğunu biliyoruz. 30. kuruluş yıldönümümüzde, önümüzdeki süreçte; mücadeleyi ve örgütlülüğümüzü büyükte kararlılığı ve çabası içerisinde olacağımızı ifade ediyoruz.
Bugün işimize, ekmeğimize yönelik saldırılar karşısında her zamankinden daha fazla mücadele etme, BTS’yi daha da büyütme zamanıdır. Yöneticisinden temsilcisine, üyesinden kadrosuna kadar her bir BTS’linin görevi BTS’yi büyütmek ve güçlendirmektir.
30.yılımızda ulaştırma emekçilerini BTS’ye güç vermeye yan yana olmaya, birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
Ulaştırma emekçilerinin gerçek temsilcisi olarak 30. mücadele yılımızı kutlarken, emekleriyle, ödedikleri bedellerle bizlere bu onurlu tarihi bırakan,bugünlere getiren, bugün aramızda olan, olmayan tüm arkadaşlarımızı bir kez daha şükranla anarken, 10 Ekim’de hayatını kaybeden arkadaşlarımıza barış ve demokrasiyi gerçekleştirme sözümüzü yineliyoruz.
Haklılığın, onurun ve kararlılığın mücadelesi ile dolu bir tarih olan BTS’nin üyesi olmanın gururunu yaşadığımızı biliyor ve bir kez daha haykırıyoruz: İyi ki KESK var! İyi ki BTS var.”
Selam Olsun, KESK’lilere. Selam olsun BTS’lilere!
Selam olsun; BTS’li olmanın gururunu, onurunu taşıyanlara!