Sendikacılıkta bir rekor daha yaşandı. 2002 ile 2013 yılları arasında üye sayısını yüzde 1500’den fazla artırarak 42 binden 708 bine çıkaran Memur-Sen konfederasyonu toplu sözleşme konusunda da bir rekora imza attı.
4 milyondan fazla kamu görevlisini ve emeklisini ilgilendiren ve 2014 ve 2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşmeyi bir haftada imzalayıverdi. Oysa toplu sözleşme görüşmelerinin sonuçlanması için yasa, Hakem Heyeti dahil bir aylık süre öngörüyor. Ancak Memur-Sen bu bir aylık süreyi kullanmadan, apar topar ve toplu sözleşme usullerine ve teamüllerine aykırı bir şekilde hükümetle tek başına uzlaşmayı tercih etti.
Memur-Sen ile hükümet arasında varılan mutabakata göre, memurların taban aylığına 2014’te 175 TL zam yapılacak. 2015 yılında ise memur maaşlarına ilk 6 ay için yüzde 3, ikinci 6 ay için yüzde 3 zam yapılacak. Bu 175 liralık zam brüt ve Ocak 2014’te memur maaşlarına 119 TL olarak yansıyacak. Kuşkusuz bu zam vergi dilimlerine bağlı olarak daha da gerileyecek.
2014-2015 dönemi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin sonuçlandırılma biçimi gerek yasa gerekse ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı. Toplu sözleşme heyetler arasındaki müzakerelerle sonuçlandırılmamış, heyetin bilgisi dışında bakanla Memur-Sen başkanı arasında varılan mutabakat heyete dayatılmıştır. Heyetin KESK’li ve Kamu-Sen’li üyeleri bu mutabakattan son dakikada haberdar edilmiştir.
Anlaşılan o ki bayram sonrasında toplu sözleşmeye yönelik muhtemel eylemlerin önü kesilmek istenmiş ve Memur-Sen hükümeti zor durumda bırakmamak için en az iki haftalık süre olmasına rağmen toplu sözleşmeyi imzalamayı tercih etmiştir. Böylece üye sayısındaki “mucizevi” artışın bedelini ödemiştir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu en çok üyeye sahip konfederasyonun başkanına toplu sözleşme imza yetkisi veriyor ve bu durumda diğer konfederasyonlar hakem heyetine dahi başvuramıyor. Diğer bir ifadeyle, yasa bir “tek sendika ve tek adam” rejimi ön görüyor. Memur-Sen başkanı aslında tek başına 4 milyondan fazla çalışan ve emeklinin kaderi hakkında belirleyici olabiliyor. Bu otoriter ve anti-demokratik düzenleme 12 Eylül 2010’da kabul edilen anayasa değişikliklerinin sonucudur.
Oysa Memur-Sen başkanının tüm kamu çalışanları adına toplu sözleşme bağıtlaması meşru değildir. Çünkü Memur-Sen en çok üyeye sahip olmasına rağmen çoğunluk sendikası bile değildir. Şu anda sendikalı memurların yüzde 48’ini temsil eden Memur-Sen’in başkanı kayıtsız şartsız bütün kamu görevlilerinin kaderini belirlemektedir. Bu otoriter bir sendikal rejimdir.
4688 sayılı yasa nakış gibi işlenerek en çok üyeye sahip konfederasyona bütün yetkileri devretmiş ve diğer konfederasyon ve sendikaları işlevsiz hale getirmiştir. Grevsiz bir tek sendika rejimi ön gören 4688 sayılı yasa daha da ileri giderek bir tek adam rejimine dönüşmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Memur-Sen başkanı (sadece bu ikisi) milyonlarca çalışan ve emeklinin kaderine tek başlarına karar verebilmektedir.
12 Eylül 2010 anayasa referandumu ile kamu görevlilerine tanınan sözde toplu sözleşme hakkının özü, grevsiz tek sendika ve tek adam rejimidir. Bu sendikal rejimin yeni inşa edilen siyasal rejim ile gayet uyumlu olduğu hatta onun bir minyatürü olduğu söylenebilir.
Kamu çalışanlarının son toplu sözleşme süreci grevsiz bir toplu sözleşme hakkının saçmalığını bir kere daha ortaya koyarken, güdümlü sendikacılığın yeni bir sefaletine tanıklık etmemizi sağladı.
Aziz ÇELİK – 15.08. 2013
Birgün