Bu yıl “Emeğimiz, Bedenimiz, Kimliğimiz Bizimdir! Yoksulluğa, Yolsuzluğa, Savaşa Karşı Alanlardayız!” şiarıyla 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü eylem ve etkinliklerini Adıyaman’dan iş cinayetlerinde kaybettiğimiz mevsimlik tarım işçisi kadınların anılmasıyla başladı.
3 Mart’ta Adıyaman’da Konfederasyonumuz ve bağlı Sendikalarımızın üye ve yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilen anmaya Sendikamızı temsilen Merkez Kadın Sekreterimiz Alev EMRE katıldı. Anma etkinliğinde Konfederasyonumuz Kadın Sekreteri Canan Çalağan’ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır.
KESK‘li kadınlar olarak bu yıl 8 Mart eylem ve etkinliklerimizi, iş cinayetlerinde kaybettiğimiz mevsimlik tarım işçisi kadınların anısına Adıyaman’dan başlatıyoruz. Adıyaman’da geçtiğimiz yaz aylarında çoğu kadın ve çocuklardan oluşan ve “kaza süsü verilmiş” iş cinayetlerinde katledilen insanlarımızı unutmadık unutmayacağız.
Bilindiği gibi 8 Mart, biz kadınların erkek egemen kapitalist düzene karşı yürüttüğü mücadelede sembol olmuş bir gündür. Bundan tam 157 yıl önce Amerikalı tekstil işçisi kadınların insanlık dışı çalışma koşullarına karşı başlattıkları mücadele bugün bizimle sürüyor. Aradan geçen bunca zamana rağmen karşı karşıya olduğumuz sömürü devam ediyor.
Bu gün hala fabrikalarda yanan, sellerde boğulan biziz!
Bu gün hala balık istifi dizildiğimiz traktör kasalarında, minibüslerde can veren biziz!
Bu gün hala iş yerinde evde sokakta kadın cinayetleri ile katledilen, tacize tecavüze uğrayan biziz!.
Türkiye İş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sıradadır. 2013 yılında bin 143 işçi, cinayet gibi kazalarda yaşamını yitirdi. Bunların içinde mevsimlik tarım işçileri önemli bir yer tutuyor. Yaşanan bu tablonun müsebbibi başta AKP Hükümeti olmak üzere bu hükümetin başbakanı ve ilgili bakanlıklarıdır.
Mevsimlik tarım işçileri ne yazık ki basının, kamuoyunun daha da vahimi yetkililerin gündemine ancak öldüklerinde, arkalarından söylenen birkaç sözle girebiliyor. Oysa tarım işçilerinin çalışma koşulları kölelik düzenini aratmıyor. Hiçbir sosyal güvenceleri olmaksızın, çok düşük ücretlerle ve uzun sürelerle çalışmaya zorlanıyorlar. Çoğu zaman kentlere bile sokulmayarak en kötü koşullarda barındırılıyor, ırkçı faşist saldırılara maruz kalıyorlar. Tüm bu insanlık dışı çalışma koşullarında en fazla zarar görenler ise tarım işçilerinin büyük bir çoğunluğunu oluşturan kadınlar ve çocuklardır. Son derece ilkel barınma koşullarında hem gündelik ev işlerinde hem de tarım işinde çalışan genç ve yetişkin kadınlar, aşırı çalışma nedeniyle sağlıklarını en çok yitiren, iş kazalarına en çok uğrayan ve sosyalleşme olanakları bakımından en kötü durumdaki işçilerdir. Mevsimlik tarım işçileri, ölü doğum ve bebek ölümü oranlarının en yüksek olduğu grubu oluşturmaktadır. Birçok durumda kadın işçilerin ücretleri erkek işçilere göre düşük tutulmaktadır. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar, göç yollarında ve gittikleri bölgelerde taciz, tecavüz, kadın cinayetlerine maruz kalmaktadırlar.
Bizler bugün bir kez daha kadınlar ve tüm emekçiler için çalışma yaşamının tamamında, insana yaraşır çalışma koşulları, güvenli çalışma, iş ve ücret güvencesi talebimizi yineliyoruz. Bununla birlikte;
Mevsimlik tarım işçilerinin temel haklardan yararlanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler bir an evvel yapılmalıdır,
Çocukların mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılmasının önüne geçilmelidir,
Kadın mevsimlik tarım işçilerinin üzerlerindeki bakım yükünü kaldıracak çözümler üretilmeli, sağlık sorunlarının çözümü için özel politikalar uygulanmalı, kadın işçilerle erkek işçiler arasındaki ücret adaletsizliği giderilmelidir.
Bu gün Türkiye’deki mevsimlik tarım işçileri ağırlıklı olarak Kürt emekçilerden oluşmaktadır. Bu olgunun Türkiye’de geçtiğimiz 30 yıl boyunca süren ve birçok acının yaşanmasına neden olan savaşla doğrudan ilişkisi vardır. Kürt sorununu çözümünde yöntem olarak diyalog ve müzakere yerine inkâr ve imhanın tercih edilmesi sonucu yüzlerce köy boşaltılmış, buralarda tarım ve hayvancılıkla geçinen binlerce insan büyük kentlerin gecekondu mahallelerine adeta sürgün edilmiştir. Bu gerçeklik bizlere savaşın ölüm kan ve gözyaşı yanında yoksulluk olduğunu bir kez daha göstermiştir. Buradan hareketle emekçileri mevsimlik ve geçici işçiliğe zorlayan Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı koşullar bir an evvel ortadan kaldırılmalıdır.
17 Aralıktan bu yana çarpıcı bir biçimde açığa çıkan bir başka gerçeklik ise bu ülkede açlık ile yoksulluk sınırında yaşayan emekçilerin alın terinin ayakkabı kutularına, para kasalarına doldurularak yağmalandığı, talan edildiğidir.
Bizler evde sokakta ya da çalıştığımız yerlerde kadınlar olarak yaşadığımız baskı, şiddet ve sömürünün arkasında erkek egemen kapitalist düzen olduğunu biliyoruz. Dilimiz, rengimiz, etnik kökenimiz, inancımız farklı olabilir, çalışma alanlarımız farklı olabilir ama maruz kaldığımız sömürü aynıdır. Bizi yok sayan, emeğimiz ve bedenimiz üzerine çöreklenen bu erkek egemen tahakkümü, bulunduğumuz her noktada örgütlenerek ve dayanışma ilişkilerimizi güçlendirerek ortadan kaldıracağız.
Fabrikada, hastanede, okulda büroda evde ya da tarlada fark etmez çalıştığımız her yerde biz mevsimlerden yalnızca kışı yaşadık. Kışı bahara çevirmek için mücadeleye giriştik. Bu gün bulunduğumuz her yerden hep birlikte haykırıyoruz emeğimiz bedenimiz kimliğimiz bizimdir.
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!
Yaşasın Kadın Dayanışması!
Jin jiyan Azadi!
Yaşasın 8 Mart.