İki gün önce Ali İsmail Korkmaz’ın mahkemesiyle adalet duygumuz biraz daha azalmışken,
Mersin’de gezi direnişi sırasında polisin ağzına zorla gaz sıktığı için ölen Mehmet İstif’in cenazesini kaldırmamışken,
Soma kömür ocaklarından gelen yangın haberiyle bütün bir coğrafya yasa gömüldü.
Soma’da devlet tarafından işletilirken özelleştirilerek özel sektöre devredilen Soma Holding’e bağlı Soma Kömürleri ocağında elektrik trafosu ile başlayan yangın sonucunda 500’den fazla işçi galerilerde kaldı. En son bilgilere göre 205 işçi hayatını yitirirken, onlarca işçi de hala hastanelerde tedavi görmektedir.
Bunun adı iş cinayeti değildir.
Bunun adı katliamdır. Devlet katliamı.
Tıpkı Roboski’de olduğu gibi.
Tıpkı tersanelerde olduğu gibi.
Tıpkı Gezi’de, Lice’de, Ulukonak’ta olduğu gibi.
AKP iktidarı ve onun sözcüleri, her fırsatta 12 senelik iktidarlarında ekonominin şu kadar büyüdüğünü, şu kadar yol yaptıklarını, şu kadar havaalanı, karakol, kalekol yaptıklarını böbürlenerek anlatırlar. O zaman biz de kimi istatistiki bilgiler verelim:
12 senelik AKP iktidarında, 200 civarında çocuk asker ya da polisin ateş açması sonucunda hayatını kaybetti.
12 senelik AKP iktidarında, iş cinayeti ve katliamlarda ölen emekçi sayısı resmi rakamlara göre 10.850 kişidir.
Türkiye maden kazalarında Avrupa 1. cisi, dünya 3. cüsüdür.
AKP iktidarı, emekçilerin ve çalışanların iş güvencesini yok ederek, iş güvenliği kurallarını işletmeyerek, özelleştirme ve taşeronlaştırmayı yaygınlaştırarak çalışanların sadece sömürmekle kalmayıp hayatlarını da hiçe saymaktadır. Soma’da yaşanan katliam bunu açıkça göstermektedir.
Soma’da ki iş cinayeti olur olmaz, siyasi iktidarın ilk yaptığı, ocaklarda kalan işçileri kurtarmanın yerine, bölgeye çevre illerden asker ve polis sevketmek olmuştur. Yapılması gereken kurtarma ve sağlık ekiplerinin göndermek iken bunu yapmamıştır.
Oysa bu tür durumlarda ilk müdahalenin can kaybını önlemede ne kadar önemli olduğu bilinmektedir. Ama siyasi iktidar bunun yerine işvereni korumayı tercih ederek ölü sayısının artmasına sebep olmuştur.
2010 yılında Şili’de meydana gelen göçük nedeniyle yerin 622 metre altında 33 madenci mahsur kalmış ve 69 gün sonra mahsur kalan 33 işçi sağ salim kurtarılmıştır.
Bizim ülkemizde ise ölüme terk edilmektedir. Ya da 1992 yılında Zonguldak Kozlu’da meydana gelen grizu patlamasında kurtarma çalışmalarının çok pahalı olması gerekçesiyle galerilere beton basılarak 263 işçinin diri diri ocaklara gömülmektedir.
Katliamın ardından yapılan ilk resmi açıklamalarda bunun “kader” olduğu, “bütün iş güvenliği tedbirlerinin alınması rağmen bu kazanın meydana geldiği” haberleri ise ancak aldatmaya ve kandırmaya yöneliktir.
Şu anda ocakta mahsur kalan işçi sayısı bile bilinmemektedir. Taşeronlaşmanın bir sonucu olarak kayıt dışı çalışan işçiler yok sayılmaktadır.
Bu ocakların durumunun araştırılması için TBMM de görüşülen önergeler daha 1-2 ay önce AKP lilerin oylarıyla reddedilmiştir.
Bu katliamı en iyi açıklayan açıklamalardan biri bu ocaklar özelleştirilirken resmi ağızlardan yapılan açıklamalardır. Övünerek “TKİ’nin kömürün tonunu 130 dolara mal ettiği, özelleştirmeden sonra ise bunun 30 dolara düştüğü” söylenmiştir. Aradaki farkın bedelini ise bugün yüzlerce işçi canıyla ödemiştir.
İktidarın kendini kurtarmaya yönelik yalanları yüzlerce işçinin katledilmesini örtemeyecektir. Sürekli ertelenen İş Sağlığı ve İş Güvenliği yasasının uygulanmamasının ve taşeronlaştırmanın sonuçlarının hesabını emekçiler AKP’den siyasi iktidardan soracaktır.
Yaşamını yitiren madencilerin aileleri ve yakınlarına başsağlığı, tedavisi sürenlere de acil şifalar dileriz.