Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Lami Özgen ve DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun katılımıyla DİSK Genel Merkezi’nde bugün yapılan basın toplantısında Savaş, Yoksulluk, Talan Bütçesine HAYIR! talebiyle 13 Aralık’ta Ankara’da gerçekleştirilecek olan Bütçe Mitingi’ne çağrı yapıldı. Açıklamanın tamamı aşağıdadır.
Tüm halkımızı,
13 Aralık’ta Ankara’da yapacağımız Bütçe Mitingi’ne Çağırıyoruz!
2015 yılı bütçe kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilerek Genel Kurul’a sevk edildi.
Bugüne dek, tasarının antidemokratik hazırlanış biçiminden, içeriğine kadar itirazlarımıza, taleplerimize tamamen kulağını tıkayan hükümet, tıpkı diğer bütçelerde olduğu gibi 2015 yılı bütçesiyle de kaynakların nasıl toplanacağına, nasıl bölüştürüleceğine ve kimin payına ne kadar düştüğüne tek başına karar vermiştir.
AKP hükümetinin 2015 yılı bütçesi ile de halktan topladığı ağır vergilerle kendi otoriter, baskıcı ve sömürücü düzenini inşa ettiği; işçilerin, emekçilerin kazanımlarına, halkın birikimlerine ve de yaşam alanlarına göz diktiği açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Ülkemizin, her geçen gün daha derin bir karanlığın içine sürüklendiği yaşamın her alanında açıkça görülmektedir.
Bizlere işçilerin artık her gün toplu iş katliamlarında can verdikleri, kamu emekçilerinin köleleştirildiği, kadınların aşağılandığı, gençlerin geleceksizleştirildikleri bir ülke dayatılmak istenmektedir.
Haklarımıza göz diken torba yasalar, piyasalaşmayı kutsayan dönüşüm politikaları, çalışma yaşamımızı cehenneme çeviren uygulamalar her geçen gün hızlanmaktadır. AKP hükümetinin kapalı kapılar ardında hazırladığı bütçe de bu saldırıların bir devamıdır.
2015 yılı bütçesi de önceki bütçeler gibi;
- Emekçi halkı yoksullaştıran, sermayeyi kayıran bütçedir!
- Sermayeye teşvikler, vergi afları gibi uygulamalarla kaynak aktarma bütçesidir!
- Yağma ve talan bütçesidir!
- Piyasalaştırmayı, özelleştirmeyi, taşeronlaştırmayı ve iş cinayetlerini daha da arttıran bir bütçedir!
- Vergi yükünü doğrudan ya da dolaylı olarak emekçi sınıf ve halkların omuzlarına yükleyen bir bütçedir!
- Elektrik, su, doğalgaz gibi zorunlu ihtiyaçların fiyatlarını yüksek tutarak bütçe gelirlerinin yükünü halka ödeten bir bütçedir!
- Kaynakların içeride ve dışarıda savaşa ayrıldığı bir savaş bütçesidir!
- Giderek otoriterleşen bir devletin bütçesidir!
- Toplumu muhafazakarlaştıran, siyasal-İslam bütçesidir!
- Kadınları yok sayan, cinsiyetçi bir bütçedir!
- Daha fazla kâr elde etmek için doğayı azgınca talan eden bir bütçedir!
Tasarıda ülkemizde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın 2015 yılında 1,9 trilyon TL olacağı yapılacak kamu harcaması 473 milyar TL ve toplanacak vergi gelirleri 427 milyar TL olacağı öngörülmektedir. Bu öngörünün emek cephesi açısından tercümesi şudur: devlet işçilerin, emekçilerin bir yılda ürettikleri değerin yaklaşık dörtte birine, bütçe dışı fonlar, örtülü ödenek gibi mekanizmaları da eklersek üçte birine el koymayı planlamaktadır.
Bu gasp yetmezmiş gibi çift haneye yaklaşmış enflasyon karşısında kamu emekçilerine, işçilere 2015 yılı için yüzde 3’lük zam dayatılmaktadır. Bunun adı el koymadır, soygundur!
En iyimser araştırmalar bile son 11 yıl içinde kamu emekçilerinin maaşlarında %23’lük bir kayıp yaşandığını ortaya koyarken, AKP-Memur Sen tarafından yapılan 2014 yılı satış sözleşmesinden kaynaklı olarak kamu emekçilerinin zararı büyürken %3+3’lük zam demek, emekçilerle alay etmek, emeklerini aşağılamak demektir!
Kendilerine hanları, hamamları, sarayları layık görenler açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretliye günlük 1 liralık zammı yeterli görmektedir. Büyüme oranları ile övünenler, ekonomik büyüme yaşanırken alın teri döktükleri halde aç kalanlara, iş cinayetlerinde ölenlere, sakat kalanlara insanca yaşamayı layık görmemektedir. Cumhurbaşkanlığı bütçesi ikiye katlanırken asgari ücretli milli gelirdeki artıştan pay alamamakta, yoksulluğa mahkum edilmektedir. Bizim talebimiz sarayların değil ekmeğimizi, aşımızın büyümesidir.
En son Ermenek’te yaşanan iş cinayeti sonucu kaybettiğimiz işçi kardeşimizin babası Recep amcanın delikli ayakkabısı hepimizin gerçekliğidir. İşçi sağlığı ve güvenliğini maliyet olarak gören, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırmayla işçileri ölüme terk eden bu düzen işçilerin yoksulluğundan, işlerin kanından beslenmektedir.
Yıllardır halkın ödediği her kuruş vergi bir yandan sermayenin, rantçıların, yandaşların cebine aktarılırken, diğer bir yandan demokratik hakları ve özgürlükleri için mücadele edenler, kendilerinden alınan vergilerin tazyikli su, TOMA, biber gazı, cop, gözaltı, tutuklama ve zam olarak kendilerine geri döndüğüne şahit olmaktadır.
Savunma ve güvenlik bütçesindeki artışın yarısından fazlasının tek başına Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde yapılmış olması, Türkiye’nin bir süredir gerek yasal düzenlemelerle, gerekse pratik olarak “polis devleti” olma yolunda hızla ilerlediğinin kanıtıdır.
Öte yandan Ortadoğu’da emperyalist müdahalelerin taşeronluğunu yürüten AKP hükümetinin savaşçı politikalarında göstermiş olduğu ısrarcı tavır savaş maliyetlerinin de artacağını ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu durum son bütçe planlamasına da yansımaktadır.
En son Kobanê’de iyice açığa çıkan mezhepçi, etnik politikalar ve bunun bir parçası olarak küresel güçlerin son taşeron örgütü IŞİD’e aktarılan kaynaklardan da açıkça görülmektedir ki, savaşın en büyük finansmanı yine halkın vergilerinden oluşan örtülü ödenektir. Ve bu gizli olan ödenek, AKP döneminde 20 kat artmıştır.
Kürt sorununda gelinen aşamada yaşanan süreçle birlikte savaş harcamaları küçüleceği yerde büyümüştür. Toplumsal bir barış sürecinin hayata geçirilebilmesinin zorunlu bir parçası olarak, savaşa ayrılan kaynakların azaltılması, bütçeden bu kurumlara ayrılan ödeneklerin gözle görülebilir bir şekilde küçültülmesi gerekir.
Bir kez daha altını çiziyoruz, bütçeler savaş için değil, eşit-özgür, demokratik bir yaşama yönelik hazırlanmalıdır!
Öte yandan hem toplumsal yaşamda hem de çalışma yaşamında neoliberal ve muhafazakâr politikalarıyla kadını yok sayan, kadın cinayetlerinin önünü açan, kadınları esnek güvencesiz çalışmaya mahkum eden iktidar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ”Eşitlik fıtrata ters” söyleminin izinden bütçede de gitmektedir.
Eğitim ve sağlık başta olmak üzere enerji, ulaşım, haberleşme, yerel hizmetler gibi kamusal üretimle gerçekleşmesi gereken hizmetlerin sermayeye peşkeş çekilmesine, ancak parası olanın bu hizmetlere erişebilmesine neden olan uygulamalar 2015 yılı bütçesinde de mevcuttur.
Bizler, dayatılan bu soyguna, gasplara ve sefalete boyun eğmeyeceğiz!
Eşitsizliği, adaletsizliği, sömürüyü arttıran bu saldırılara karşı emeğimizin gerçek değerini alana kadar mücadele edeceğiz.
Bizler, savaşın, rantın, sermayenin, muhafazakârlığın bütçesine hayır diyor, bütçeden hakkımızı almak için mücadelemizi yükseltiyoruz.
Bu kapsamda “Emekten Yana Halk İçin Bir Bütçe!” talebimizi en geniş emekçi kesimlerle, toplumun tüm ezilen kesimleriyle ortaklaştırarak 13 Aralık’ta Ankara’damerkezi bir miting gerçekleştireceğiz.
Tüm işçileri, kamu emekçilerini, insanca yaşam hakkı hızla elinden alınan tüm yurttaşlarımızı adil bir gelecek için mücadelemize güç vermeye çağırıyoruz
Taleplerimizi burada bir kez daha tekrar ediyoruz;
- Bütçe, gelir dağılımını daha da bozucu değil, gelir dağılımındaki adaletsizliği giderici bir işleve sahip olmalıdır.
- Bütçenin hazırlanmasında demokratik süreçler işlemeli, sendikalar, demokratik kitle örgütleri bütçe hazırlık süreçlerinde yer almalıdır. Halkın bütçe öncelikleri konusunda kararlara katılımını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmelidir.
- Bütçenin hazırlanmasına toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele esas alınmalı, kadınların ekonomik kaynaklara, kamusal hizmetlere, eğitime, sağlığa ve sosyal koruma haklarına adil ve eşit bir şekilde erişimi sağlanmalıdır.
- Silahlanma, şiddet ve savaş politikalarına dayanan bütçe anlayışından vazgeçilmelidir.
- Kamu harcamaları işsizliği, yoksulluğu, gelir dağılımı adaletsizliklerini giderici olmalıdır, bütçe bu yönde şekillendirilmelidir.
- Kamu hizmetlerinin eşit, ücretsiz, nitelikli ve herkese ulaşılabilir olması sağlanmalıdır.
- Kamu emekçilerinin AKP-Memur Sen Satış Sözleşmesinden kaynaklanan maaşlarındaki kayıplar derhal telafi edilmelidir
- Emeklilikteki sefalet ücretine son verilmeli, ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır.
- Asgari ücret, işçinin ailesi ile birlikte tüm zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, insan onuruna yakışan bir düzeyde ve demokratik yöntemlerle tespit edilmelidir.
- Emekçiler ve küçük esnaf üzerindeki vergi yükü azaltılmalı, sermaye üzerindeki vergi yükü artırılmalıdır.
- Gelir dağılımında adaletsizliği pekiştiren dolaylı vergiler tamamen kaldırılmalı, ortaya çıkacak kaynak ihtiyacı sermaye ve servetten alınacak vergilerle karşılanmalıdır.
- Kamu emekçilerinin başta ücretleri olmak üzere bütün hakları özgür toplu pazarlık süreciyle belirlenmeli; siyasi iktidar, KESK ile derhal yeniden toplusözleşme masasına oturmalıdır.
- Eğitime ve sağlığa ayrılan pay toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden belirlenerek artırılmalıdır.
- Kamuda istihdam eksikliği; kadrolu, iş güvenceli çalışma üzerinden ihtiyaç çerçevesinde derhal giderilmelidir.
- Kamuda reform adı altında gündeme getirilen emek karşıtı yasalar geri çekilmeli, sosyal devleti ve demokratikleşmeyi güçlendiren, emekçilerin haklarını geliştirici yeni bir reform için, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla çalışmalar başlatılmalıdır.
- Vergide adalet sağlanmalı, işçilerin, kamu emekçilerinin vergi dilimi artışından etkilenmemesi için gerekli düzenleme yapılmalıdır.
Kendilerine saray, han, hamam, milyonlarca emekçiye günlük 1 lira zammı reva görenlere; ekmeklerimizi küçültürken saraylarını büyütenlere; yağmacılara, talancılara, halka hizmet etmeyi değil sermayeye uşak olmayı tercih edenlere karşı, paranın, yolsuzluk ve adaletsizliğin saltanatına karşı çıkan tüm halkımızı 13 Aralık’ta Ankara’da yapacağımız mitinge davet ediyoruz.