05.02.2020 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda meydana gelen üzücü uçak kazası sonucunda hayatını kaybeden yolculara rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve yaralılara acil şifalar dileriz.
Uçak kazası sonucunda hayatını kaybedenlerin ve yaralananların acısını derinden yaşadığımız zamanda, kazanın nasıl meydana geldiğine yönelik ana akım medyada yalnızca uçuş ekibini ya da görev başındaki hava trafik kontrolörlerini hedef gösteren yayınlar, mesleki geçmişi ve yeterliliği tartışmalı, liyakati olup olmadığı sorgulanmadan ekranlara çıkarılan kişilerin yaptığı yetersiz ve çoğunlukla karalamaya yönelik spekülatif açıklamalar, havacılık sektöründeki tüm çalışanların üzüntüsünü arttırmış, kamuoyunda da yanlış temellere dayalı bir korku yaratmaya hizmet etmiştir. Oysaki bu tür hadiselerin değerlendirilmesinde dünyaca kabul görmüş ve uygulanan, her türlü siyasi ya da iktisadi baskıdan uzak olması gereken inceleme ve soruşturma süreçlerinin sonuçlanması beklenmelidir.
Ancak genel olarak ulaştırma sektörü ve özelinde havacılık dünyada yüksek kar getirisi olan bir sektör iken, ülkemizde bu getirilerinin yanı sıra siyasi rantın da odak noktası haline gelmiştir. Bu koşullar altında bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütülebileceğine ve kazaya yol açan sektörün temel sorunlarının açığa çıkarılabileceğine ilişkin şüpheler bulunmaktadır.
14 Ocak 2018 tarihinde Trabzon Havalimanı’nda ve geçtiğimiz ay yine Sabiha Gökçen Havalimanıı’nda yaşanan pistten çıkma hadiselerinin değerlendirilmelerinde de görüldüğü üzere, mevcut altyapısal eksikliklerin ve agresif iktisadi ve siyasi havacılık politikalarının olayların temel nedeni olduğu göz ardı edilmiş, incelemeler yüzeysel kalmıştır. Ulaştırma sektöründe sık kaza yaşanmasının nedenlerinin emniyet, alt yapı, teknik donanım, eğitim alanlarındaki eksiklikler ve çalışanların çalışma koşulları göz ardı edilerek oluşturulan ulaştırma politikaları olduğu her kazadan sonra su yüzüne çıkmaktadır. En son suçlanması gereken çalışanlar iken, olayın hemen ardından bütün sorumluluğun çalışanlar üzerine yıkılması gerçek nedenlerin ortaya çıkarılmasını ve ilerde yaşanabilecek olası kazaların önlenmesini sekteye uğratmaktadır. Bu durum değişmedikçe havacılıkta emniyetin sağlanmasını hedefleyen bir kültürün oluşması ve bu sayede de kazaların azalması beklenemez.
Ulaştırma alanında son yıllarda yaşanan kazalar ve neticesinde yaşanan can kayıpları, bu alanda ülke politikalarının yanlış ve ülkemizin ulaşım ihtiyaçlarını ön planda tutulmadan planlandığının göstergesidir. Genel olarak havacılık sektörünün tamamında, özelinde ise hava trafiği en yoğun olan İstanbul havaalanlarında bu politikaların baskısı ve sonuçlarında yaşanan hadiseler çok fazladır. Bu politikaların yapıcısı ve uygulayıcısı olan siyasi iktidar meydana gelen olumsuzlukların da asli sorumlusudur. Eğer siyasi iktidar mevcut olumsuz tabloyu değiştirmek istiyorsa, siyasi ve iktisadi rantı bir kenara bırakıp bugüne kadar yapılan hataların da özeleştirisini vererek havacılıkta emniyeti ve insan odaklı yaklaşımı hedefleyen sürdürülebilir ulaştırma politikaların geliştirilmesi için, sektörün tüm unsurlarını kapsayan ve önemseyen bir politika değişikliğini önüne hedef olarak koymalıdır ve ivedilikle hayata geçirmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.