20 Nisan 2011 tarihinde KESK Genel Merkezinde emek, meslek ve demokratik kitle örgütlerinin kadın temsilcilerinin de katıldığı bir basın toplantısı düzenlenmiştir.
Toplantıda, ülkemizde kadınlara yönelik şiddete, baskılara ve ayrımcı politikalara dikkat çeken Çınar, buna rağmen tecavüzcülere, katillere değil kadınların hak ve özgürlükleri için mücadele edenlere davalar açılmasını kınamıştır. Sendikamız Genel Kadın Sekreterimiz Alev EMRE’nin de katıldığı basın toplantısında Konfederasyonumuz Genel Başkanı Döndü Taka Çınar tarafından basın açıklaması okunmuştur.
KADINLARI DEĞİL, KATİLLERİ VE TECAVÜZCÜLERİ YARGILAYIN!
Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, kadınlar arasında artan işsizlik, ücret düşüklüğü, kadının aşağılanması, ikinci sınıf insan uygulamaları son dönemde daha da artmış durumda.
Kadına yönelik ayrımcılığın ve baskının en çarpıcı biçimde görüldüğü dönemin AKP’nin hükümet olduğu yıllar olması tesadüf olmasa gerek. Kapitalizmin kadına dayattığı role, muhafazakar ve dini bakış açısı da eklenince, ortaya daha vahim bir tablo çıkmaktadır. Kadınlara çocuk yetiştirme, ev işleri ve mutfaktan ibaret bir hayat dayatan AKP, kadın ve erkeğin eşit olamayacağını düşünen ve her türlü politikayı buna uygun sürdüren bir hükümettir.
Kadınların yaşadığı ayrımcılığın, her türlü şiddetin ve yok saymanın temel dayanağı, erkek egemen kapitalist düzen ve onun polisi, yargısı, medyası ile tüm kurumlarıdır. Bu gerçeği en çarpıcı biçimiyle, N.Ç davasında, Siirt ve Muğla/Fethiye’deki toplu tecavüz davalarında, savcılıklara yaptıkları başvurulara rağmen tedbir alınmayarak ölümüne göz yumulan kadınlarda ve başta Başbakan olmak üzere, farklı toplumsal statülere sahip kimi “erkek”lerin akla ziyan açıklamalarında görmekteyiz.
Bu sebepledir ki; binlerce yıldır yürütülen eşitlik ve özgürlük mücadelesi deneyimlerinden aldığımız güçle, örgütlü mücadeleyi ve kadın dayanışmasını büyütmek için çalışmalarımızı yürütmekteyiz.
Geçtiğimiz yıl, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddet İle Mücadele Günü öncesinde ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere ve çocuklara yönelik istismara, savaşın etkilerine dikkat çekmek ve duyarlılık oluşturmak amacıyla Konfederasyonumuz, bazı kitle örgütleriyle birlikte “Kimliğimin, Bedenimin ve Emeğimin Sömürülmesine Karşı Mücadele Ediyor, Barış İçin Yürüyorum” temasıyla, 8–12 Kasım tarihleri arasında İstanbul ve Hakkâri’den Ankara’ya bir yürüyüş etkinliği düzenlenmiştir. Bu etkinlik çerçevesinde, 14 ilimizde basın açıklamaları, halka yönelik bilgilendirme çalışmaları yapılmış, yerel kadın örgütleriyle buluşularak ciddi bir kamuoyu oluşturulmuştur.
9 Kasım’da Hakkâri’den başlayan yürüyüş etkinliğimiz geçtiği tüm illerde kadınların yoğun ilgisiyle karşılanırken ( Van, Tatvan, Siirt, Batman, Diyarbakır) çeşitli baskılarla da karşılaşmıştır. 11 Kasım günü Urfa’da basın açıklaması yapılmasına izin verilmemiş, aralarında sendika genel merkez yöneticilerimizin ve kadın aktivistlerin de bulunduğu gruba polis tarafından herhangi bir uyarı yapılmaksızın saldırılmış ve arkadaşlarımız yaka paça gözaltına alınmıştır. Kadınlara şiddet uygulayanlara göz yumulurken, Konfederasyon Genel Başkanımıza ve diğer arkadaşlarımıza 2911 sayılı Kanuna muhalefetten dava açılmıştır. Arkadaşlarımızın ilk mahkemesi 26 Nisan 2011 tarihinde Urfa’da görülecektir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yürüyen kadınlara dava açılması, yargının ve devlet bürokrasisinin kadına bakış açısını göstermektedir. Biz kamu emekçisi kadınlar olarak, kurulduğumuz günden bu yana, kadına yönelik baskılara ve ayrımcı uygulamalara ve buna kaynaklık eden ataerkil sisteme karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesini, ekmeğimizi büyütme mücadelemizin ayrılmaz bir parçası olarak yürüttük. Bu itibarla, kadına yönelik her türlü şiddete, tacize, tecavüze, kadın emeğinin sömürülmesine karşı kitlesel mücadelenin örgütleyicileri olduk.
Buradan iktidar erkini kullanan tüm yetkililere sesleniyoruz: KADINA YÖNELİK ŞİDDETE VE KATLİAMLARA KARŞI MÜCADELE EDENLERİ DEĞİL, KATİLLERİ VE TECAVÜZCÜLERİ YARGILAYINIZ. Bizler biliyoruz ki, yargılanması gerekenler kadınlara uygulanan baskı ve kırıma karşı çıkan, direnen, mücadele eden kadınlar değildir.
*Asıl yargılanması gerekenler, kadınlara hayatı zindan edenler ve onları katledenlerdir.
*Asıl yargılanması gerekenler, yasalarla bir nevi onları koruyan egemen zihniyetin iktidardaki temsilcileridir.
*Asıl yargılanması gerekenler, kadın bedenini bir meta gibi görüp kadına her türlü eziyeti, haksızlığı reva görenler, onu sömürenlerdir.
Bizler bu davaya maruz bırakılırken, kadına yönelik şiddet ve katliamlar dur durak bilmeden canımızı yakmaya devam ediyor. Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzler, iddia edildiği gibi “münferit” olmaktan çok, sistematik hale gelmiş durumdadır. Her gün üç beş kadın öldürülür hale geldi. Ülkemizde kadınların yaşam güvencesi kalmadı. Bu güvenceyi sağlamak zorunda olan devlet kurumları kadına yönelik koruyucu tedbirler almak bir yana, yargısıyla, bürokrasisiyle kadına yönelik her türlü şiddete adeta davetiye çıkaran açıklamalar yapıyor. Mağdur edilen kadınlar, devlet kurumları nezdinde “suçlu” ya da “tahrik eden” pozisyonuna düşürülürken, kadınları katledenler, tecavüz edeler ise “mağdur” ya da “samimi” ilan edilebiliyor.
Kadına yönelik artan şiddete ve kadın katliamlarına karşı mücadelede, kadın dayanışması ve kitleselliği belirleyici öneme sahiptir. Kadına yönelik baskı ve her türlü şiddete ve ayrımcılığa karşı kadınların kitlesel hareketinin yükseltilmesi için, günümüzde, kadın örgütlerinin yanı sıra, sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin olarak görev ve sorumluluklarının arttığı düşüncesindeyiz.
Bu inançla, her düşünceden, her inançtan, her milliyetten, her meslek ve statüden, her yaştan kadınları, kadın örgütlerini, insanım diyen herkesi, ayrımcılığa, istismara, şiddete ve kadın cinayetlerine karşı 26 Nisan 2011 günü Urfa’da yapılacak olan mahkeme önüne ve diğer kentlerde de sokağa çıkmaya, dayanışmaya çağırıyoruz.
KADINA YÖNELİK HER TÜRLÜ ŞİDDETE, TACİZE, TECAVÜZE VE KADIN KATLİAMLARINA SON VERİLSİN!
AYRIMCILIK VE BASKILAR SON BULSUN!