Taxim Hill Hotel’de Konfederasyonumuzun TİS taleplerini ve sürece ilişkin görüşlerini aktarmak üzere üye sendikalarımızın MYK üyeleriyle birlikte gerçekleştirilen basın toplantısında Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik insanca yaşam-güvenceli iş, güvenli gelecek için taleplerimizi dile getirildi.
Sendikamız Genel Başkanı Murat ORAL’ın da yer aldığı basın toplantısında Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik yapılan açıklama metni aşağıdadır.
İnsanca Yaşam-Güvenceli İş- Güvenli Gelecek!
Üye sayısı en çok olan üç konfederasyon toplu sözleşme tekliflerini 26 Temmuz’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sundu. KESK olarak Bakanlığa sunduğumuz teklifte yer alan taleplerimizi teklifin asıl sahibi olan 3 buçuk milyon kamu emekçisi ve 2 milyonu aşkın kamu emeklisiyle siz basın emekçileri aracılığıyla bir kez daha paylaşmak istiyoruz.
KESK olarak 2022-2023 yıllarını kapsayacak TİS sürecinde tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine “İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Ve Güvenli Gelecek” teklifimizi “İnsanca Bir Yaşam, Demokratik, Grevli Bir Toplu Sözleşme” yaklaşımıyla 6 temel talebimiz üzerinden hazırladık.
1- İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret
2- Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti
3- Temel Gelir Güvencesi
4- Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek
5- Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı
6- Gerçek Bir Toplu Pazarlık
1- İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret
2012 yılından bugüne kadar beş kez “toplu sözleşme” masası kuruldu. Ancak ister mutabakatla isterse uzlaşmazlık sonucu gidilen Hakem Kurulu kararı ile sonuçlansın kaybeden hep biz olduk. İnsanca yaşamaya yetecek bir maaş-gelir talebimiz hep görmezden gelindi. Bugüne kadar gerçekleştirilen toplu sözleşmelerle maaşlarımızda yapılan artışları gösteren aşağıdaki tabloya göre; Çarşıda pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyonun değil, çocukların bile inanmadığı TÜİK enflasyon rakamlarının temel alındığı her “toplu sözleşmede” reel gelirimiz biraz daha eridi.
Ülkeyi yönetenlerden en çok duyduğumuz sözlerden birisi “işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik” sözüdür. Ancak bu sözde ifade edilen enflasyon TÜİK tarafından açıklanan, çarpık hesaplamalara dayalı resmi enflasyondur. Oysa işçiyi, kamu emekçisini, emekliyi ezen TÜİK’in resmi rakamları değil, sokakta, pazarda, mutfakta yaşanan hayatın gerçek, gayri resmi enflasyonudur.
Son iki yılda kamu emekçilerinin temel maaş unsurlarında resmi verilere göre %29,85 artış yaşanırken kamu emekçileri son iki yılda, yoksulluk sınırı verilerine göre %8,5 reel gelir kaybı yaşamıştır.
Türkiye’deki kamu emekçilerinin enflasyonunu daha iyi anlamak için aşağıda veriler işe yarayacaktır:
- 2020 yılı resmi enflasyonu %14,60, 2021 yılı ilk 6 ayı enflasyonu %8,45’dir. Buna karşın bağımsız iktisatçı akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) verilerine göre 2020 yılı enflasyonu %36,72 iken, toplamda son bir yılın enflasyonu %45,4’tür. ENAGrup verilerine göre sadece son altı aylık enflasyon ise %19,16’dır.
- Örneğin 2019 Temmuz-2021 Temmuz döneminde dolar kurunda %52,6 artış yaşanmıştır.
- 2019 Temmuz itibariyle 3.235 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı (15. Derecenin 1. Kademesindeki bekâr hizmetli olarak görev yapan kamu emekçisi) ile 570 dolar alınabiliyor iken bugün itibariyle 4.222 TL olan maaş ile 486 dolar alınabilmektedir. İki yılda 84 dolarlık kayıp yaşanmış, sonuçta dolar karşısında %17,3 erime yaşanmıştır.
- Asgari ücretteki sınırlı artışlara rağmen kamu emekçilerinin maaş artışı asgari ücretin de altında kalmıştır. Son iki yılda 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 6.733 TL’den 2.599 TL artışla, yani %38,6 artışla, 9.332 TL’ye çıkmıştır.
Bu durumda;
- Sonuç olarak 2022 yılı için tüm kamu emekçilerinin maaşlarında yansımalarla birlikte %43,5 artış yapılmasını,
- 0-6 yaş arasındaki çocuklar için 89,90 TL, 6 yaş üstü çocuklar için 44,95 TL gibi komik tutarlarda ödenen çocuk yardımının her bir çocuk için asgari aylık gıda harcaması olan 707,50 TL’ye çıkarılmasını,
- Eşi çalışmayan, bakmakla yükümlü olduğu çocuğu bulunan emekli kamu emekçilerine de eş ve çocuk yardımı verilmesini,
- İş yerinde yemek çıkmayan kamu emekçilerine aylık 520 TL yemek yardımı yapılmasını,
- Tüm kamu emekçilerine Türkiye doğalgaz tüketim ortalaması düşünülerek yıllık 4.357 TL, aylık 363 TL yakacak yardımı yapılmasını,
- Taleplerimizin kabulü halinde 2023 yılı için 2022 yılında gerçekleşen TÜFE+ÜFE ortalaması üzerine + 3 puan refah payı verilerek maaş hesabının yapılmasını İSTİYORUZ.
2- Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti
Yıllardır hayata geçirilen ve ülkeyi uçurumun kıyısına sürükleyen neo liberal politikalar görev yaptığımız kamu hizmetleri alanını sadece bizim değil, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların, dar gelirli yurttaşların da aleyhine olacak şekilde dönüştürmüştür.
Halktan toplanan kaynaklar halka geri dönmemektedir. 2021 yılının sadece ilk beş ayında faiz giderleri adı altında sermayeye-rantiyeye bütçeden aktarılan kaynak 81.457 Milyon TL’dir. İlk beş ayda toplam vergi gelirlerinin %19,22’si faize aktarılmış durumdadır. Aynı süreçte personel gideri ise 143.655 Milyon TL dir. Faize aktarılan kaynak personel giderlerinin %58’i civarındadır. Bu ödemenin içinde Kamu Özel İşbirliği, Yap İşlet Devret gibi işletmelere koşullu yükümlülük gereği aktarılan devasa tutarlar mevcut değildir.
Yine TÜİK araştırma sonuçlarına göre; en yüksek eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay pandemiye ve ekonomik krize rağmen bir önceki yıla göre 1,2 puan artarak % 47,5’e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak % 5,9’a düşmüştür.
Özcesi, bütçe gelirleri büyük oranda emekçilerden alınan vergilerden oluşurken krizin faturası ise her dönemde emekçilere, yoksul kesimlere çıkarılmaktadır.
Öte yandan Covid 19 pandemisi ile birlikte kamu hizmetlerinin öneminin hayati düzeyde olduğu milyonlarca insanın ölümü, kalıcı hasarlar ve devam eden süreçle daha iyi anlaşıldı. Dolayısıyla Halktan Yana Bir Kamu Hizmetinin önündeki engellerin kaldırılması artık tüm insanlığın ortak talebine dönüşmüştür.
Bu kapsamda; Halktan Yana Kamusal Hizmetler İçin :
- Özelleştirmelere son verilmesini,
- Kamu yatırımlarının artırılmasını,
- Kamuda istihdamın yeterli hale getirilmesini,
- Kamu kaynaklarının, faiz ve Kamu Özel İşbirliği, Yap İşlet Devret adı altında sermayeye aktarılmasına son verilmesini,
- Haftalık çalışma süresinin 35 saate düşürülmesini, kamunun bu konuda öncü olmasını,
- Tüm vatandaşımızın kamu hizmetlerine parasız, nitelikli ve anadilinde ulaşmasının sağlanmasını İSTİYORUZ!
3 – Temel Gelir Güvencesi
“İnsanlık Hakkı” kapsamında; artan yoksulluğa, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve açlığa karşı emekçi halkları korumak, insanların hayatlarını iyileştirmek, kendilerine nitelikli zaman bırakmak, onları güçlendirmek ve geleceğe daha umutla bakabilmelerini sağlayabilmek için, üretimdeki emekçileri, işsizleri, kadınları güçlendirici, aynı zamanda doğadaki müşterek varlıklarımızın daha az tüketilmesine yardımcı olabilecek ekoloji dostu bir programa hepimizin ihtiyacı vardır. Nitekim Covid-19 salgını sonrasında, Temel Gelir Güvencesine talep tüm dünyada tartışılır ve aranır olmuştur.
Böyle bir programın finansmanı devlet bütçesinde yapılacak değişikliklerle rahatlıkla sağlanabilir. Burada karşımıza çıkabilecek sorun kaynak yetersizliğinden ziyade tercih sorunudur. Bütçeyi emekten ve halktan yana kullanma tercih edildiğinde Temel Gelir Güvencesi için gereken kaynak sağlanabilir.
Bu nedenle; Konfederasyonumuzun Toplu Sözleşme teklifinde önerdiği Asgari Geçim Standardı Tespit Komisyonu tarafından yalnızca toplumun bir ferdi olmaları sebebi ile ülkemizde bulunan insanlara temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzenli ve koşulsuz bir gelir kapsamında belirlenecek bir tutarın, Temel Gelir Güvencesi olarak belirlenmesini İSTİYORUZ!
4- Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek
Yıllardır ‘reform’, ‘dönüşüm’ adı altında hayata geçirilen düzenlemelerle görev yaptığımız kamu alanı tanınmaz hale getirmiştir İstihdam güvencesizlik temelinde Süresiz Sözleşmeli, Kadro Karşılığı Sözleşmeli, İdari Hizmet Sözleşmeli, Vekil Ebe-Hemşire, Ücretli öğretmen, İstihdam Fazlası Personel, Usta Öğretici -İmam, Kamu Dışı Sağlık Personeli gibi onlarca parçaya bölünmüştür:
Son iki yıldan beri kamuya kadrolu personel alımı neredeyse durma noktasına gelmiştir. Buna karşın özellikle sözleşmeli istihdam artmaya devam etmektedir. Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre; Mart 2021 itibari ile kamuda toplam 523 bin 047 sözleşmeli personel istihdam edilmektedir. Kadrolu personel sayısı ise 2 milyon 964 bin 582’dir. Söz konusu verilere göre 2014-2021 arası dönemi kapsayan yedi yılda kadrolu personel sayısı sadece yüzde 8 artarken, sözleşmeli istihdam yüzde 362 artmıştır.
2014 Mart itibariyle her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli iken 2021’de her 100 kamu emekçisinden 15’i sözleşmeli hale getirilmiştir.
OHAL Hukuksuzluğuna Son Verilmesini İstiyoruz!
Kamu emekçileri olarak yaşadığımız temel sorunlardan birisi de en başından beri sınırlanan iş güvencemizin OHAL süreci ile birlikte kullanılamaz hale getirilmesidir. Bu kapsamda 4 bin 272’si KESK’li olmak üzere 130 bini aşkın kamu emekçisi KHK’ler ile sorgusuz-sualsiz, hukuksuz ve keyfi olarak işinden ekmeğinden edilmiştir.
İhraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruluşlundan bugüne aradan geçen dört yılda karara bağladığı dosyaların %88,5’ini ret etmiştir. “FETÖ Borsası” tartışmalarının, kimi siyasilere yakın isimlerin dosyaların sümen altı edilmesi iddialarının sürdüğü koşullarda 2.500 KESK’li hala dosyalarının karara bağlanmasını beklemektedir. Karara bağlanmayan dosyalar içerisinde KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
4- Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek
Hukuksuz ve keyfi olarak OHAL-KHK’leri ile işinden, ekmeğinden edilen kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesini, geriye dönük tüm hak kayıplarının karşılanmasını, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması yasasının geri çekilmesini, İş güvencemizi fiilen kullanılamaz hale getiren tüm düzenlemelerin kaldırılmasını, Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini, Performans, esnek çalışma gibi kamu hizmetlerinde niteliği düşüren, kamu emekçilerini birbirinin rakibi haline getiren uygulamalara son verilmesini, Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin öğrenim durumlarına göre diğer hizmet sınıflarına sınavsız atanmalarını, Ayrımsız tüm çalışanları kapsayan, başta Covid 19 olmak üzere meslek hastalıklarının tanımlandığı yeni bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasasının hayata geçirilmesini, Halk iradesini yok sayan, yerel yönetim emekçilerinin iş güvencesini tehdit eden kayyum politikalarına son verilmesini, 30 Haziran 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı tasarruf genelgesi ile kreşlerin kapatılması yetmezmiş gibi yerel yönetimler bünyesindeki geriye kalan sayılı bazı kreşlerin kapatılmasına yol açacak ifadelerin bulunması kabul edilemez.
5- Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı
Kamu hizmetleri alanında torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın, sendikal ayrımcılığın hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bugün kamu görevine alınmada, görevde yükselmede KPPS ve yazılı sınavlar işlevsiz hale getirilmiş, adayların bilgisini, yeteneğini, mesleki yeterliliğini ölçmeye hizmet etmesi gereken sözlü sınav veya mülakatlar siyasal görüş, mezhep hatta doğum yeri gibi faktörlerin temel alındığı, siyasal iktidar ile farklı çizgide olan, torpili olmayan adayların KPSS puanı, yazılı puanı ne kadar yüksek olursa olsun elenmesinin aracına dönüştürülmüştür.
Diğer taraftan sendikal ayrımcılık, özellikle kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılık ve mobbing sistemli bir hale gelmiştir.
İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı feshedilmesi sonrası kamuda çalışan kadın emekçilere yönelik ayrımcılık ve şiddet vakalarında artış yaşanacağı çok açıktır. Her ne kadar ILO 190 sayılı sözleşmesi ve ilgili tavsiye kararı şiddetin ve tacizin önlenmesi konusunda genel bir ifadede anlam bulmuşsa da, iş yerinde şiddet ve tacizden zarar gören ve özellikle kadınların oluşturduğu milyonlarca emekçiyi korumaya yönelik önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca feshedilmesi sonrasında 190 sayılı ILO sözleşmesi çok daha hayati bir önem kazanmıştır.
Kamuyu saran tüm bu haksızlıkların, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması ancak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamının tesis edilmesi ile mümkündür.
Bu nedenle KESK olarak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı İçin,
- İşe almada ve görevde yükselmede-unvan değişikliğinde kariyer ve liyakatin esas alınmasını,
- Torpilin ve kayırmanın kapısını ardına kadar açan mülakatın, güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırmasının kaldırılmasını,
- Sendikal hak ve özgürlüklerin önünün açılmasını, sendikal ayrımcılığa son verilmesini,
- Kadın kamu emekçilerine; çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılığın, mobbingin son bulmasını,
- İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı fesih edilmesini tanımıyoruz, dolaysıyla İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını,
- 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe giren 190 sayılı ILO Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin onaylanmasını,
- İstihdam, terfi ve unvan değişikliklerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını İSTİYORUZ.
6- Gerçek Bir Toplu Pazarlık
Türkiye’deki mevcut Toplu Sözleşme sisteminin ne yazık ki evrensel bir toplu pazarlıkla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan mevcut toplu sözleşme sistemi ile hiçbir ilgisi yoktur.
2012’den bugüne yaşanan süreç en başından beri mevcut “toplu sözleşme” sisteminde kamu emekçilerinin ve emeklilerin haklarının korunmayacağının altını çizen tek konfederasyon olarak, KESK olarak bizi haklı çıkarmıştır.
- Kapsamından, tarafların belirlenmesine, grev hakkımızın yasal güvence altına alınmamasından uyuşmazlık durumunda devreye girecek olan Hakem Kurulunun yapısına kadar onlarca temel sorunu bulunan, Hak arama yollarını kapatan, TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına endeksli maaş artışlarına indirgenen, Temel Hiçbir Sorunumuzu Çözmeyen, sadece kendi kasasını düşünen, bugüne kadar danışıklı dövüş oyunları ile düşük maaş artışlarına, temel haklarımızı korumayan mutabakatlara imza atanların hepimiz adına tek yetkili hale getirildiği mevcut ‘toplu sözleşme’ sistemi iflas etmiştir.
Bu nedenle; beş buçuk milyon kamu emekçisinin ve kamu emeklisinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını temel alan, iktidarın hem işveren olarak tarafı hem hakemi olmadığı, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya oturabildiği, kadın kamu emekçilerinin kendi talepleri ile masada temsil edildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir Toplu Pazarlık Sözleşme Sistemi istiyoruz.
Konfederasyonumuz Bakanlığa da ilettiği üzere yıllardır kamuda çalışan kadın emekçilerin taleplerinin TİS masasında, kadın yöneticiler tarafından ve müstakil bir gündemle ele alınmasını savunmaktadır. Bu çerçevede KESK’li kadınlar her TİS döneminde kadınların talep sürecini işyerlerindeki kadın emekçileri de dahil ederek hazırlamakta ve açıklamaktadırlar.
Buna göre;
- Grevli, gerçek bir toplu sözleşme yasası yapılmalı, kadınların görüşmelerde temsiliyeti sağlanmalıdır. TİS görüşmelerinde kadın talepleri ayrı bir başlıkta ve gündemle ele alınmalı, mutabakat metninde de aynı şekilde tek başlık altında toplanmalıdır.
- ILO standartları ve kamu emekçisi kadınların fiziksel ve sosyal koşulları dikkate alınarak, çalışan hamile kadına doğum öncesi 8 hafta, doğum sonrası 24 hafta olmak üzere en az 32 hafta ücretli doğum izni verilmelidir. Doğum sonrası ücretli-ücretsiz izin ile süt izni kullananlar sosyal ve özlük hak kaybı yaşamamalıdır.
- ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi imzalanmalıdır. Kadınlara ve LGBTİ+lara uygulanan ayrımcılık, fiziksel cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, sözlü sataşma, ısrarlı takip ve dijital taciz son bulmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır.
- Boşanan, boşanma aşamasında olan, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, ısrarlı takibe uğrayan kadın emekçilerin tayin ve yer değişikliği talepleri herhangi bir belge ibrazı istenmeksizin kabul edilmelidir.
- Çalışma yaşamında şiddet ve taciz aynı zamanda çalışanların sağlığı sorunu olarak görülmeli ve İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’nun çalışmalarının bir parçası haline getirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet ve tacizin önlenmesine yönelik eğitimler ve farkındalık çalışmaları kadınların ve LGBTİ+ bireylerin ihtiyaç duyabileceği sağlık ve/veya psikolojik destek kurul çalışmalarının parçası haline getirilmelidir.
- 8 Mart’ta tüm kamu çalışanı kadınların ücretli izinli sayılması için yasal düzenleme yapılmalıdır.
- Kamu kreşleri yeniden açılmalıdır. Kadın erkek fark etmeksizin en az 50 çalışanın olduğu işyerlerinde, ücretsiz, nitelikli, anadilinde ve gerektiğinde 7/24 hizmet verecek, istihdam biçimine bakılmaksızın tüm çalışanların yararlanacağı kreşler açılmalıdır.
- İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilmeli, sözleşmenin etkin bir biçimde uygulanması sağlanmalıdır.
- Kadınların çifte mesaisi göz önünde tutularak erken emeklilik ve yıpranma payı sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmelidir.
- Nüfusu 50 bini geçen belediyelerde şiddete ve istismara uğrayan kadın ve çocuklar için sığınma evleri açılmalı, sığınma evlerinin uluslararası standartlara uygun hizmet verecek hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bu hizmetlerden trans kadınların da yararlanması sağlanmalıdır.
- Kamuda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmak ve kadınların yönetim düzeylerinde yer almalarını sağlamak için cinsiyet eşitliği sağlayan mekanizmalar uygulanmalıdır.
- Eğitim alanında müfredat toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınarak düzenlenmeli, cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığının ortadan kalkması için okul öncesinden itibaren tüm kademelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi zorunlu ders olarak okutulmalıdır.
- HPV aşısı (rahim ağzı kanser aşısı) ücretsiz olmalıdır ve özellikle risk grubundaki kadın emekçiler başta olmak üzere 26 yaşından büyük olsalar dahi tüm kadınlar açısından aşıya ulaşımın önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- Talepleri halinde kadınlara regl dönemlerinde ayda 2 gün ücretli izin hakkı tanınmalıdır.