Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı 12 gün önce Taksim’de başlayan ve kısa süre içinde Türkiye’nin dört bir tarafında yayılan eylemler bütün hızıyla sürmektedir. Eylemlerin başından itibaren yaşanan polis şiddeti sonucunda şu ana kadar 3 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 48’i ağır olmak üzere 5 bine yakın yurttaşımız yaralanmıştır. Tüm bunlara rağmen başta başbakan Erdoğan olmak üzere Taksim Gezi Parkında başlayıp dalga dalga tüm yurda yayılan milyonların direnişi karşısında kimyası bozulan AKP iktidarı dikta heveslisi tutumunu sürdürmeye devam etmektedir.
Son olarak dün yurtdışı gezisinden dönen başbakan Erdoğan’ın Atatürk Havalimanında yaptığı konuşmanın yanı sıra bugün AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplantısının ardından Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Sayın Başbakan birileri istiyor diye görevini yapan kimsenin kellesini vermez” sözleri milyonların direniş mesajının hükümet tarafından hala okun(a)madığını göstermektedir.
AKP’nin ‘İleri Demokrasi’ Demagojisi İflas Etmiştir!
Tüm ülkenin başbakanı olduğunu iddia eden Erdoğan’ın, grevde olan THY işçilerinin kapısında beklemesine bile izin verilmeyen Atatürk Havalimanında yaptığı konuşmada sarf ettiği her kelimede kin, nefret saçmaya devam etmesi ibret vericidir. Otobüslerle, 4 saat uzatılan metro seferleriyle havaalanına taşınan bindirilmiş kıtaların “yol ver geçelim, Taksim’i ezelim” “azınlık şaşırma sabrımızı taşırma’ gibi toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmeyi hedefleyen sloganlarını sonsuz hoşgörüyle karşılayan Erdoğan, ‘ileri demokrasi’ demagojisinin iflas bayrağını çekmiştir.
Başta başbakan Erdoğan olmak üzere AKP iktidarı, Taksim Gezi Parkı’nın sermayeye peşkeş çekilerek AVM yapılmak istenmesi ve buradaki ağaçların sökülmek istenmesi ile başlayarak tüm yurda yayılan protestoların ardında yatan yılların birikimini görmemekteki ısrarını sürdürmektedir.
Oysa Gerçek Tüm Berraklığı İle Ortadadır!
AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne büyük bir hoyratlıkla attığı adımlara tepki duyan, bugüne kadar tepkisini parça parça ortaya koymuş olan tüm kesimlerin dipte biriken öfkesi ve mücadele isteği tüm Türkiye’yi sarmıştır. Bu haklı, birikmiş öfkenin kaynağında iktidara geldiği günden bugüne sermayenin bütün isteklerini bir bir yerine getirenlerin yaşamın her alanında derin tahribatlara yol açtığı bir ülke gerçekliği vardır. Bugüne kadar dışlanan, ezilen, hor görülen, ötekileştirilenlerin eşitlik özgürlük ve gerçek bir demokrasi talebi, haklı olduğu kadar meşru olan bu mücadeleyi güçlendirmektedir. Çünkü bu mücadele genci, işçisi, kamu emekçisi, sanatçısı, doğaseveri, yoz ellerin yaşamına müdahalesinin artık son bulmasını isteyeni ile milyonlara mal olmuştur.
Milyonlar,Tahakküm Değil Demokrasi İstiyor!
Taksim Gezi Parkı direnişi milyonların gerçek bir demokrasi beklentisi ile AKP’nin yıllardır halkı oyaladığı ‘ileri demokrasi’ demagojisi arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi artık saklanmayacak bir şekilde açığa çıkarmıştır. Meclisteki 326 adet sandalyesine güvenen AKP iktidarı ve başbakanı demokrasiyi çoğunluğun diktası sanmaktadır. Oysa demokrasi, dört yılda bir seçimlerle işbaşına gelen hükümetlerin seçildikten sonra dilediği gibi hareket etmesi değildir. Hele de faşist askeri darbesinin ürünü bir anayasanın, onlarca sınırlama ve yasakla bezenen yasaların hala yürürlükte olduğu Türkiye gibi bir ülkede demokrasi, oy çokluğuna dayanarak keyfiyet uygulamak hiç değildir. Demokratik haklarını kullanan insanların “ evlerinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var” diyerek açıkça tehdit edilmesinin, halkın canına kast eden vahşice saldırıların talimatını verenlerin ‘görevini yapan kimsenin kellesini vermeyiz’ diyerek iktidarın kanatları altına alınmasının hiçbir demokraside yeri yoktur.
KESK’i Hedef Alanların Saldırıları Artmıştır!
AKP iktidarının baskıcı ve otoriter politikalarının en çirkin yüzünün KESK ve bağlı sendikalarına ardı ardına gerçekleştirilen kuşatma operasyonlarında görüldüğü bilinmektedir. Bugün toplam 89 yönetici ve üyemiz sendikal eylem ve etkinlilerimizi ‘suç’ olarak görenlerin hapishanelerindedir. Son olarak iş güvencemizi adım adım yok eden düzenlemelere karşı hukuki ve meşru hakkımızı kullanarak haftalar öncesinden 5 Haziran’da yapacağımızı ilan ettiğimiz grevimizi Gezi Parkı direnişi ile doruğa çıkan devlet terörüne tepkimizin ifadesi olarak bir gün öncesine almamıza tahammül edemeyen AKP iktidarı KESK’i hedef alan saldırılarını artırmıştır.
4-5 Haziran Grevi Haklı Mücadelemizi Tescilleşmiştir!
4-5 Haziran tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz greve katılan kamu emekçilerine gözdağı vermek isteyenler hemen kolları sıvamıştır. Konfederasyonumuza ulaşan bilgiler grev hakkını kullanan emekçilerin birçok ilde baskı ve soruşturma tehdidi altında olduğunu göstermektedir. Bu baskı ve soruşturmalar, özelde olduğu gibi kamu alanında da taşeron, esnek, performansa bağlı, güvencesiz, kuralsız istihdamı hakim hale getirmek isteyen AKP`nin, kendisine biat etmede sınır tanımayanları rahatça işten çıkarabilme amacının ilanıdır. Böylece KESK olarak, tüm kamu emekçilerine iş ve güvencesi, insanca bir yaşam, demokratik bir ülke talebi ile yaptığımız grev çağrısının ne kadar hayati bir anlam ifade ettiği bir kez daha tescillenmiştir.
Provokasyon ‘Ustası’ AKP, 5 Haziran’da da İş Başındaydı!
Diğer taraftan grev hakkını kullanan kamu emekçileri sadece siyasal iktidarın hukuktan yoksun talimatlarını harfiyen yerine getiren idarecilerin değil onların sokaktaki izdüşümü AKP terörü ile de karşı karşıya kalmıştır. Yediden yetmişe herkesi hedef alan polis şiddetinin kasıp kavurduğu bir ülkede sloganlarından, halaylarından yüreklerinden başka bir silahı olmayan, taleplerini dillendirmek için Ankara Kızılay Meydanında toplananlar bir kez daha AKP faşizminin saldırısı ile karşılaşmıştır. Tamamen barışçıl bir atmosferde süren eyleme katılımı engellemek isteyenler yine polis şiddetine sığınmıştır. Alanda konuşmalar hatta halaylar sürerken ‘saldırı hazırlığında olan grup hemen dağlın’ anonslarının hemen ardından başlayan gaz bombası ve tazyikli su eşliğinde gerçekleştirilen saldırı AKP’nin provokasyon yaratma konusunda ne kadar ‘ustalaştığını’ göstermesi bakımından tarihe not düşmüştür.
Rize’de alana çıkan KESK üyeleri ise kalabalık bir güruhun linç girişimi ile karşı karşıya kalmıştır. Halkın can ve mal güvenliğini korumakla görevli valinin ve belediye başkanın bu girişimi tahrik edici açıklamaları yapması devletleşen AKP iktidarının eseridir. Kolluk güçleri bağlı sendikalarımız SES ve EĞİTİM SEN şubelerinin bulunduğu binaya yönelik taşlı saldırıyı izlemekle yetinmiştir. Yaşanan tüm bu olaylar milyonların haklı taleplerini baskı ve şiddetle bastırmakta ısrar eden AKP iktidarının meşruiyetini tartışılır hale getirmiştir.
‘Çapulcu, Marjinal, Vandal’ Olan Kim?
Öte yandan Taksim Gezi Parkı direnişinin fitilini ateşlediği “yeni bir Türkiye” mücadelesini omuzlayan milyonların ne ‘marjinal’ ne ‘çapulcu’ ne de ‘Vandal’ olmadığını başbakanın herkesten daha iyi bildiğine kuşku yoktur. Tüm bu sıfatlar; ülkemizi emperyalizmin bölgedeki taşeronu haline getirmek isteyen, yaşamın bütün alanlarında daha da gericileşmeye yönelik adımlar atmakta ısrar eden, gençlerin güvenli bir gelecek umudunu adım adım yok eden, sendikal hak ve özgürlüklerin gittikçe kısıtlayan, grevlere açıktan müdahale eden, halkların özgür ve birlikte yaşamsının önüne engeller koymaktan bıkmayan, farklı inanç ve etnik gruptan olanlara karşı tahammülsüzlüğünü her fırsatta sergileyen, doğa katliamlarına imza atan, HES’lerle vatandaşın suyunu çalan, ülkeyi atom santralleri çöplüğüne çevirmeyi hedefleyen, kentsel dönüşüm adı altında insanların evini başına yıkan, ikinci sınıf gördüğü kadının bedenine müdahaleyi hak gören, erkek egemen cinsiyetçi bakış açısını körükleyen, sanatın “içine tüküren”, cem evlerini ibadethane kabul etmediği milyonlarca alevi yurttaşla dalga geçercesine yeni açtığı köprüye tarihe ‘Alevi katliamcısı’ olarak geçen Yavuz Sultan Selim adını verecek kadar pervasızlaşan AKP iktidarını tarif etmekte yetersiz kalmaktadır.
Buna rağmen başbakanının çocukların bile inanmayacağı komplo iddiaları ileri sürmeye devam etmesi tüm ülkeye yayılan protestolar karşısında AKP iktidarının içine düştüğü çaresizliğin ifadesidir. Onlarca doğa katliamına imza atan bir iktidarın başbakanın ‘gelin çevre için birlikte çalışalım’ çağrısına her geçen gün marjinalleşen AKP iktidarına sorgusuz sualsiz biat edenlerin dışında kimsenin inanması mümkün değildir.
AKP İktidarını Ve Başbakanı Uyarıyoruz!
Milyonların nazarında meşruiyetini büyük ölçüde yitiren otoriter yönetim zihniyetinin ilelebet süreceğini sananlar büyük bir yanılgı içersindedir. Başta başbakan Erdoğan olmak üzere AKP iktidarı; eşitlik, özgürlük ve gerçek bir demokrasi isteyen milyonlarca insanın taleplerine artık kulak vermelidir.
Giderek sertleşen üslubu ile toplumu geren, kin ve düşmanlık duyguları üzerinden karşı karşıya getirmeye çalışan başbakan Erdoğan provokasyonlarına derhal son vermelidir. AKP, Kürt sorununun demokratik çözüm süreciyle Gezi Parkı ile başlayan direnişin taleplerini karşı karşıya koyan tutumundan vazgeçmelidir. Silahların sustuğu çatışmasızlık ortamında bölgeye yeni karakollar inşa etmek yerine tüm Türkiye halklarının kardeşçe bir arada yaşayacağı demokratik bir Türkiye’nin inşası için çaba sarf edilmelidir. Silahları ebediyen susturacak, kanı durduracak, onurlu, kalıcı bir barışın sağlanmasını esas alacak diyalog zemini güçlendirilmelidir.
Halkın Kapısı, AKP’den Gelecek ‘Makul, Meşru, Mantıklı’ Taleplere Açık!
Taksim Gezi Parkı direnişi ile fitili ateşlenen mücadele bugüne kadar ne dizginsiz devlet terörü, ne Başbakan Erdoğan’ın tehditleri, ne de ana akım medyanın görmezden gelen tutumu ile engellenebilmiştir. Bundan sonra da engellenemeyecektir. AKP iktidarının kendisine “makul, meşru, mantıklı taleplerle gelmesini’ bekleyen milyonların mücadelesinin baskı ve şiddetle bastırılamayacağı artık görülmek zorundadır.
KESK, dalga dalga tüm Türkiye’yi saran, haklı olduğu kadar meşru olan bu direnişin çalışma alanlarında da büyüyerek kalıcılaşması mücadelesini sürdürecektir.