İşçi ve emekli kadınlar, son zamlarla adeta ekonomik pranga içine sıkıştırıldı. Düşük ücretli sektörlerde çalışan ve cüzi bir emekli aylığı bağlanan kadınlar, bu “zam”larla açlığa ve ölüme mahkûm edildiklerini, belirtiyorlar. Konunun önemine binaen sendikacı ve işçi kadınlarla konuştuk.
23 Ocak 2024
Paylaş:
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Kadınlar her zaman erkeğe kıyasla yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Semt pazarında artıkları toplayan, indirim olduğunda markete koşturanlar kadınlardan başkası değil. Geliri en düşük insanların çoğunluğunu oluşturuyorlar. Aslında görünen tablo, “yoksulluğun kadınlaştırılması”. İşçi kesimi için de bu böyle. Ücretler sözde zamlandı. Artış oranlarına bakınca herkesin yaşadığı bir “şok” var. Emekli zamları da hayal kırıklığı oldu. Ücret artışlarının ardından, hem sokakta hem sosyal medyada tepkiler çığ gibiydi. Birçok kadın işçi, ücret artışının temel faturaları ve kirayı karşılamaya dahi olanak sağlamayacağını, bunun geçimlik bir artış olmadığını öfkeyle dile getirdi.
Patriyarka ve kapitalizm kıskacındaki kadınlar, cinsiyetler arası ücret eşitsizliği nedeniyle zaten mağdur konumundalar. Bundan dolayı yaşadıkları gelir kaybıyla, içine itildikleri savunmasızlık hali ise ortada. Tüm kategorilerde erkeklerden düşük ücret almaları bir yana, işgücüne katılımda da bilinçli olarak geri planda kalmaları sağlanıyor. Son ücret zamlarına yönelik tepkileri dinledik. Sendikacı, işçi temsilcisi ve işçi kadınlarla konuştuk.
“Kamu emekçisi kadınların ücret zamlarından memnun olması mümkün değil. Çünkü biliyoruz ki maaş artışlarımız bizi ancak bir-iki ay idare edecek. Böyle gitmesi mümkün değil. Zamlar gerçek enflasyon oranında belirlenmeli.”
“Tasarruf imkânsız”
“Ekonomik sorunların derinleştiği, sosyal adaletsizliğin zirve yaptığı, emeklilerin açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş aldığı bu ortamda biz kamu emekçileri de yoksullaştık” diyor sendikacı Nurhan Karadağ. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’nda Kadın Sekreteri görevini üstlenen Karadağ’ın, “Nereden tasarruf yapacağımızı bilemiyoruz. Mutfağa girmek artık bize çok zor geliyor” sözleri gelinen noktayı özetliyor. Nurhan Karadağ devamında şunların altını çiziyor; “TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon verileri kamu emekçilerinde ve emeklilerde hiçbir karşılık bulmuyor. Enflasyonun artması bizleri daha fazla vurdu. Biz kadın emekçiler temel tüketim malzemelerini almak için bile zorlanıyoruz. Marketleri gezip, en ucuzunu arar durumdayız artık. Temel kazanımlarımız her geçen gün yok oluyor. Vergi dilimlerinde ciddi bir düzenleme yapılmadığı için, Mart ayından itibaren daha çok vergi kestiler ücretlerimizden. Ekonomik krizin faturası en çok biz kadınları vurdu. Bu ortamda kamu emekçisi kadınların ücret zamlarından memnun olması mümkün değil. Çünkü biliyoruz ki maaş artışlarımız bizi ancak bir-iki ay idare edecek. Böyle gitmesi mümkün değil. Zamlar gerçek enflasyon oranında belirlenmeli. Vergi oranlarının düşürülmesini, kira, yol ve yemek yardımı yapılmasını talep ediyoruz. Sefalet ücreti değil, insanca yaşamamıza yetecek bir düzenleme istiyoruz”.
“Kadına yönelik vaatleri boş çıktı”
“Maaş zamları ile yine umutlarımız hayal kırıklığına dönüştü. Hayat pahalılığı ve gerçek enflasyon karşısında daha cebimize girmeden zaten bu maaş eriyor. Markete, manava, pazara gittiğimizde her gün değişen fiyatlara hiç bir emeklinin maaşının yetişmesi imkânsız”. Bu sözler DİSK Emekli-Sen Kadın Sekreteri Mehtap Çakır’a ait. Yapılan maaş zamlarının, bir “başarı gibi” kamuoyuna sunulmasından çok rahatsız Sendikacı Çakır. “Emekli maaşı, yoksulluk sınırını geçiniz, açlık sınırının bile altında kalıyor. Biz emeklilere adeta ‘Yaşama, öl!’ deniyor” yorumuna öfke de hâkim. Kadına yönelik vaatlerin de boş çıktığını şu sözleriyle anımsatıyor; “22 yıllık AKP iktidarı döneminde kadınlara verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Sözüm ona kadın istihdamını artırma politikaları vardı. Ne var ki asıl amaçlarının kadınları düzenli, güvenceli istihdam biçimleri yerine, kayıt dışı, güvencesiz ve yarı zamanlı işlere yöneltmek olduğu görüldü. “
Peki kadın emekçi ne durumda? Nasıl yorumluyor son zamlarla birlikte kadının yaşam düzeyini. Yanıtı şöyle; “En büyük çileyi yine kadınlar çekiyor. Emeğin sudan ucuz olduğu ülkemizde kadın emeği hiç görülmüyor. Erkeğe verilen haklar, iş yaşamında kadına tanınmıyor. Kadının önceliğinin evi olması bakışı belletiliyor. Ev işleri ve çocuk bakmaktan ibaret bir yaşam dayatılıyor, çalışma hayatına katılması engelleniyor. Kadının eviçi, yani görülmeyen emeği, kapitalist düzenin beslendiği yer. Erkekler dış dünyaya açılırken, kadınlara ev işaret ediliyor”. Tüm bu engelleri aşıp, çalışma hayatına katılan kadınların, bu sefer de işyerinde ücret eşitsizliği yaşadığını vurguluyor.
“Kadın tencereye ne koyacağını düşünürken, bir yandan mutfaktan artırdığı parayla az da olsa kendine bir şeyler ayırabiliyordu. Bununla özel ihtiyaçlarını giderebiliyordu. Bu tamamen ortadan kalkacak”
“Kadın yoksulluğu daha da derinleşecek”
Peki, Türk-İş’e bağlı sendikada örgütlü bir kadının tepkisi ne yönde? Tek Gıda-İş Sendikası, Banvit Bandırma işyeri temsilcisi Emine Bulaçal, ücret zamlarında dengenin gözetildiğini düşünmüyor. Tüm zamların enflasyonun altında kaldığını anımsatıyor. Özellikle de evi olmayan bir emeklinin kirasını bile ödemesinin imkânsızlığına sözü getiriyor. Asgari ücretin 17.000 TL olmasının işverence “üretim maliyeti” olarak görüldüğüne, bunu ürünlerine yapacağı zamlarla tolere edeceğine dikkat çekiyor. Bundan dolayı da insanların alım gücü iyice düşecek Bulaçal’a göre. “Hükümet yükselen enflasyonu durdurmadığı sürece, maaşları ne kadar artırırsa artırsın, bu halk için bir çözüm olmayacaktır” diyor. Diğer taraftan kadın bakışıyla da söyleyecekleri var Emine Bulaçal’ın; “Mevcut kadın yoksulluğu daha da derinleşecek. Malum, ülkemizde mutfak kadından soruluyor. Kadın tencereye ne koyacağını düşünürken, bir yandan mutfaktan artırdığı parayla az da olsa kendine bir şeyler ayırabiliyordu. Artırdığı parayla özel ihtiyaçlarını giderebiliyordu. Bu tamamen ortadan kalkacak. Bu noktada sendikalı olmanın önemi artıyor. Bir an önce tüm çalışanların örgütlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bizler beyaz et sektörü olarak yakın zamanda Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendik ve kısa süre önce ilk sözleşmemizi imzalattık. İlk sözleşmemiz olmasına rağmen birçok konuda kazanım elde ettik. Şu an bizim fabrikamızda asgari ücretle çalışan yok. Bunun yanında edindiğimiz sosyal haklar da çok iyi. En kısa zamanda Türkiye’de tüm iş yerlerinde bütün emekçilerin sendikalarda örgütlenmesini diliyorum”.
“İşçinin payına kölelik düştü”
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası Yöneticisi Fatma Alökmen’e göre “servet ve sefalet” arasındaki uçurumun en derinleştiği noktadayız. İktidarın gözettiği en temel “denge”nin sermaye sınıfının çıkarları olduğuna vurgu yapıyor. “Bu ülkede kapitalistler kârlarına kâr katarken, devasa ihracat rekorları kırarken, işçilerin payına ise kölelik koşulları düşüyor. Sermaye sınıfına hizmette kusur etmeyen AKP iktidarının özel rolüyle birlikte zengin daha zenginleşiyor, yoksul ise daha yoksul hale geliyor. İzlenen ekonomi politikaları ile beraber enflasyonun artması, dolu dizgin giden pahalılık, alım gücünün düşmesi, işçilerin yaşam koşullarını daha da ağırlaştırdı. Özetle, yeni asgari ücret yaşamsal ihtiyaçlara yetmeyecek. En zorunlu giderlerimizin karşılanabilmesi dahi olanaklı değil artık”. Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası yöneticisi, ekonomik krizin ağır faturasının işçi ve kamu emekçilerinin üzerine yıkıldığı yorumunu paylaşıyor. Kadın işçilerin bu koşullardan daha fazla etkilendiğini, çünkü erkeklerden daha düşük ücretlere reva görüldüklerini anlatıyor ve ekliyor; “Bizler, iktidarın bu denli pervasız davranmasının işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğünden kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu saldırıları püskürtecek bir kuvvet, birleşik devrimci bir sınıf hareketi olmadığından dolayı, bu politikalarını hayata geçirebiliyorlar. İnsanca yaşamaya yetecek bir ücreti elde etmenin en temel yolunun mücadele ve örgütlenmeden geçtiğini düşünüyoruz. Çabalarımız da bu yönde”.
“En zor koşullara kadınlar mahkûm”
Tekstil işkolundaki asgari ücretli kadın emekçiler, uygulanan zam politikasından rahatsız. Fatma Alökmen’in bu çerçevede bir başka sorumuza verdiği yanıt da çarpıcı: “Ücret artışlarına baktığımızda, en büyük çileyi yine kadınların çekeceğini görüyoruz. Emeğin sudan ucuz olduğu noktadayız şu an. Kadın emeği yine gündemlerine girmemiş. Erkeğe tanınan haklara kadın zaten sahip değildi. En zor koşullarda, kuralsız ve güvencesiz işlerde çalışmaya mahkûm ediliyor kadın işçiler. Bu ağır ekonomik kriz koşullarında, düşük ücretlerle evde adeta ‘mucizeler’ yaratması bekleniyor. Oysa mutfak masraflarını karşılamak, çocukların ihtiyaçlarını alabilmek, ev kiraları ve faturaları ödemek bile hayli zor. Çocukların bütün yükü omuzlarında olduğu için, yaşadıkları eşitsizlikler katmerli. Hem çalışmak zorundalar, hem de çocuk bakımı sorununu kendi imkânları ile çözmek durumundalar. Ne yazık ki işyerlerinde kreşler parmakla sayılacak kadar az, kamu kreşleri de büyük oranda kapandı”.
Çalışma hayatına katılması engelleniyor
Peki bütün işkollarında kadın emekçinin genel yaşam düzeyi ne durumda? Yanıtı şöyle Sendikacı Alökmen’in; “Ev işleri ve çocuk bakmaktan ibaret bir yaşamı reva görüyorlar kadına biliyorsunuz. Çalışma hayatına katılması da zaten bu sebeple engellenir. Erkekler dış dünyaya açılırken, kadınlar evlere gönderilir. Dolayısıyla yaşamın her alanında yok sayılıyorlar. İş yaşamında yedek işgücü olarak görüldükleri için, ücretleri de genellikle ‘asgari’ oluyor.” Tüm engelleri aşıp çalışma hayatına katılan kadınların, işyerinde ücret eşitsizliğine maruz bırakıldığını, erkeklerden daha düşük ücretle çalışmaya mahkûm edildiğini vurguluyor Alökmen.
“Marketten taneyle sebze alıyoruz”
Gülden Korkmaz Balak, Solar emekçisi. Birleşik Metal- İş Sendikası üyesi. Yedi yıldır HT Solar fabrikasında çalışıyor. Zamlı ücretlere dair sorumuza, “Biz artık zam almıyoruz ki, sadaka alıyoruz” yanıtını veriyor. Yapılan artışların emeklerinin karşılığı olmadığını, geçinmenin imkânsızlığını dile getiriyor. İşçilerin kredi kartlarıyla hayatlarını sürdürebildiğini anlatıyor; “Bu borçların altından kalkamayanlar ise ya intihar ediyor ya da açlıktan, hastalıktan ölüyor. Psikolojisi bozuk olmayan yok artık. Bencilleştirildik. Herkes kendini düşünür hale geldi. Tabii kendimize yetemediğimiz için başkalarına yardımımız olamıyor. Yani demem o ki, bizim artık verilen zamlardan beklentimiz yok. Markete girdiğimizde her şeyi taneyle alır olduk. Bazı besinleri ise yemiyoruz uzunca bir süredir. Bir anneyim. Çalışıp emeğimin karşılığını alamıyorsam, çocuklarımın ihtiyaçlarını gideremiyorsam ne anlamı var? Onların eğitim gideri için çalışıyordum. Ama artık aldığımız ücretten kesilen vergilerden elimizde kalan komik bir rakama dönüştü. Yeni maaş zamları ise malum… Evlatlarımızın eğitim masraflarını karşılamamız bu şartlarda mümkün değil. Ancak karınlarını doyurabiliyoruz”.
Emekli olup da çalışmayan yok. Sefaletin dibindeyiz gerçekten. Bu düzene artık yeter demeliyiz. Kadınlar gece karanlıkta market çöplerinden yiyecek topluyorlar. Onları bu hale getirenlerin ayıbı çok büyük.
“Birçok erkek kadının çalışmasını istemiyor”
Kadın olarak herkesin umutları tükenmek üzere Gülden’e göre. “İşçi veya emekli emekli bütün kadınlar için böyle. İnsanlar aç artık. 7.000-8.000 TL maaşla ne alınabilir, ne yapılabilir? Emekli olup da çalışmayan yok. Sefaletin dibindeyiz gerçekten. Bu düzene artık yeter demeliyiz. Kadınlar gece karanlıkta market çöplerinden yiyecek topluyorlar. Onları bu hale getirenlerin ayıbı çok büyük. Kadınların erkeklerle eşit şartlarda olması gerekirken bakıyoruz bu olmadığı gibi kadın aynı zamanda aşağılanıyor. Birçok erkek, kadının çalışmasını istemiyor. Kadın arkadaşlarına ‘Ne işin var senin işte, barkta’ diyebiliyorlar. ‘Senin eşin de çalışıyor, sen de. Ama ben işsiz kalırsam çoluk-çocuk açız’ diyen bir erkek kesimi var. Bizlerin çalışmasına tepki gösteriyorlar”. Kendi eşlerini çalıştırmadıkları için işyerindeki kadın emekçi arkadaşına böyle konuşabiliyor.” Solar işçisi Gülden K. Balak’ın içi o kadar dolu ki. Sözü işverenlere getiriyor: “İşsizlik çok yüksek. Patronlar da buna dayanarak emeğimizin hakkını vermek istemiyorlar. Dışarda nasılsa işsiz çok, bunu her zaman kullanıyorlar. Her şartta sendikal eğitimlerle daha bilinçli, daha da güçlü kadınlar olmaya devam edeceğiz. Her zaman her yerde kadın emektir, kadın güçtür”.
“Hayat pahalılığı çekilmez oldu”
Bir başka emekli sendikasından daha görüş istiyoruz. Bu pahalılıkta yaşamanın neredeyse imkânsızlığına vurgu yapanlardan biri de Nevin Berktaş. Emekliler Dayanışma Sendikası(EDS) Eğitim Sekreteri. EDS, birçok sorunla mücadele etmek için uğraş veriyor. Çok sayıda üyesi olan bir sendika. Emeklilerin “işvereni” olan SGK ile emekli sendikası arasında imzalanacak bir toplu sözleşmeyle emekli aylık zamlarının belirlenmesi gerektiğine işaret ediyor Nevin Berktaş. Şöyle sıralıyor talepleri; “Taban aylık uygulaması, seyyanen zam, refah payı gibi esnek ve kuralsız uygulamalardan vazgeçilmeli. Seyyanen zamlar sadece geçmiş kayıpları telafi için yapılmalı. Esas aylık olarak hesaba katılmalıdır. Aylık bağlama oranları yükseltilmeli. Milli gelirden, bütçeden pay verilerek emekli aylıkları güncellenmeli”.
“Emekli kadın ya torun ya hasta bakıyor”
Açlık sınırının altında belirlenen asgari ücretle insanca yaşamak mümkün değil Sendikacı Berktaş’a göre; “Sadaka gibi önümüze atılan aylıklarla ne yapabiliriz ki? Hayat pahalılığı gerçekten çekilmez oldu” yorumunun ardından, bu kesimdeki kadınların günlük hayatta yaşadıklarına dair bilgiler paylaşıyor; “Esasında genel olarak kadınların toplumsal yaşamda çektiği sıkıntıların hemen çoğu, yaşlandıktan sonra da geçerli. Sayısal olarak da oldukça fazla olan ileri yaştaki kadınlar, emekliliklerini diledikleri koşullar içinde geçiremiyorlar. Sağlıklı yaşlanamıyorlar bir kere. Yaşlılığını rahat geçirme olanaklarından tamamen yoksunlar. Ya kendinden daha yaşlı hasta yakınlarına ya da torunlarına bakmak zorunda kaldıkları için sosyal hayatları olamıyor. Aylıklarını da kendilerine değil yakınlarına harcamak zorunda kalıyorlar”.
Hayatı en asgari düzeyde yaşayabilmek için bile, mevcut ücretin en az iki katı olmalıydı emeğin bedeli. Açlık sınırının altında kalan maaşların neyi konuşulabilir ki? Yeter veya yetmez tartışması dahi anlamsız. Açım diyor daha gerisi nedir ki?
“İki ayrı işte çalışıyorlar”
Eğitim-Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Ayfer Koçak’ın paylaşımı ise çarpıcı: “Ücretlere gelen zamlar ile özellikle temel gıdaya ve zorunlu ihtiyaçlara, faturalara, vergilere gelem zamlar maalesef dengeli değil. Asgari ücretin açlık sınırının altında kalmış olması zaten durumu açıkça gösteriyor. Ayrıca emekçilerin çok büyük bir kesiminin asgari ücret ve çevresinde ücret aldığı göz önünde tutulduğunda, ülkenin büyük bir kısmının açlık sınırının dahi altında yaşama mahkûm edildiğini söyleyebiliriz. Yoksulluk sınırı çocuklar açısından da vahim. Hanelerde en çok mutfak gündemli geçim sorunları var. Çocuklarını okullara aç göndermemek için sürekli fazla mesai yapıyorlar. Onunla da yetinmeyip iki ayrı işte çalışan kadın ve erkekler var. Çocuklarına zaman ayırmakla doyurmak arasında seçim yapmaya zorlandıkları bir sürece itilmiş durumdalar”.
Nerede ucuzluk varsa oraya gidiyorlar
Daha önce gıda işçisi olan Yonca Uzun, iş değiştirdiğini ve farklı bir sektöre geçtiğini anlatıyor. Arçelik’in fason işlerini yapan Akplas’ta enjeksiyon operatörü olarak çalışıyor. Türk Metal’in örgütlü olduğu bir fabrika burası. Yonca şu noktalara değiniyor: “Önceden bir kişinin çalışmasıyla aile rahat geçinebiliyorduk ama şimdi iki kişi çalışmak zorunda kaldık. Yoksa durum vahim. Harcadığımız kazandığımızın önüne geçti. Yüksek fiyatlardan dolayı nerede ucuzluk var orayı, burayı araştıran alışveriş araştırmacısı olduk sanki. Yaşlandığımda rahat edeyim diyen işçi emeklisi tamamen kıtlık dönemine girdi son zam sonrasında. Umutlar söndü. Beden gücü yerinde olanların belki birçoğu istemeden çalışmayı sürdürmeye mecbur kalıyor. Hükümet halkın çığlığına kulağını tıkamış durumda. Enflasyonun kollarına teslim edildik. Durumumuz bu”.
Bu maaşla hayatı sürdürebilmek..
Haber-Sen 4 No’lu Şube Yöneticisi Şengül Göze de çok rahatsız son ücret zamlarından: “Maalesef yıllık rutin artışlar rutin olmayan hayat pahalılığıyla aynı oranda olmadı. Öyle bir ortama getirildi ki artık açlıkla karşı karşıya emekçiler. Hayatı en asgari düzeyde yaşayabilmek için bile, mevcut ücretin en az iki katı olmalıydı emeğin bedeli. Açlık sınırının altında kalan maaşların neyi konuşulabilir ki? Yeter veya yetmez tartışması dahi anlamsız. Açım diyor daha gerisi nedir ki? Bu düzende bu maaşlarla hayatı sürdürebilmenin mümkün olmadığına inanıyorum”.