Darbe Girişiminin Diktatörlüğe Evrilişi Sürüyor:
692 Sayılı KHK İle 7.348 Kamu Görevlisi Daha İhraç Edildi,
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti… Darbe teşebbüsünü “Allah’ın bir lütfu” olarak nitelendiren siyasal iktidar bu süreci siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tam bir tahakküm, baskı ve zor sürecine dönüştürmüştür.
Darbe girişiminin diktatörlüğe evirilişi sürüyor. Son olarak dün akşam yayımlanan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile onlarca kamu kurumundan toplam 7 bin 348 kamu personeli daha ‘memuriyetten çıkarılmış’ yani ihraç edilmiştir. Böylece OHAL ‘kanunsuzluğuna’ dayanılarak çıkarılan KHK’lar kapsamında kamudan ihraç edilenlerin sayısı 110 bini aşmıştır.
15 Temmzun yıldönümü arefesinde yayımlanan bu son KHK ile kamuda başlatılan ‘kitlesel kıyım’ın hukukla, adaletle evrensel hukuk ilkeleri ile açıklanacak hiçbir yanı olmadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
KESK olarak bir kez daha altını çiziyoruz. Hukuken somut delillere, yargı kararlarına, mevzuata uygun yürütülen idari soruşturmalara dayanmaktan uzak bir şekilde verilen tüm ihraç kararları hukuksuzdur.
Öte yandan 15 Temmuz 2016’dan bugüne geçen bir yıl içinde “darbe teşebbüsü”nün tek adam diktatörlüğüne nasıl vesile edildiğini tüm Türkiye halkları yaşayarak, etinde kemiğinde hissederek, dünya halkları izleyerek görmüştür.
Aradan geçen bir yılda darbe teşebbüsünün siyasal ayağının ortaya çıkarılamasına yönelik en küçük bir adım dahi atılmaması siyasal iktidarın darbe ile darbecilerle hesaplaşma gibi bir derdi olmadığını ispatlamıştır.
Çünkü siyasal iktidar ve saray için asıl hedef OHAL’i kalıcı hale getirecek tek adam sultasının önündeki engelleri temizlemektir. Bunun için “OHAL’i halka karşı değil, devlete karşı ilan ettik” diyenler doğrudan halkın, emekçilerin yaşamına ve hak mücadelesini hedef almaya devam etmektedir.
Daha iki gün önce AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işverenlere yönelik olarak “Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” diyerek OHAL’in emek düşmanı politikalara nasıl manivela yapıldığını açık ve net olarak itiraf etmiştir.
Kısacası AKP iktidarının tek derdi OHAL-KHK rejimini kalıcı hale getirecek olan tek adama dayalı otoriter sisteme geçişin önünde en küçük bir engel dahi bırakmamak, tüm toplumu bu sisteme biat eden kullara dönüştürmektir.
Bunun için yoksullaştırdığı halkı enflasyona ezdirmekten işçinin grevini yasaklamaya, kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesini yok ederek kapı kuluna çevirmekten, emeği ile geçinen kesimlerden aldığı vergileri, işsizlik fonunu, halkın-kamunun kaynaklarını, varlık fonu adı altında patronlara teşvik kıyağı olarak aktarmaya kadar elimizde kalan son haklarımıza, son kuruşumuza dahi göz diken saldırı dalgasını tüm hızıyla sürdürmektedir.
KESK olarak bizler de elbette ki bu saldırı dalgasından payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz.
Çünkü biz KESK olarak, başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçi kesimlerin hak ve özgürlüklerini savunmayı, emeğin hakları ile demokrasi ve barış mücadelesi arasında köprüler kurmayı ilke edinmiş bir konfedersyonuz. Sadece 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin hak ettiği insanca yaşam için değil, 78 milyon vatandaşın nitelikli, ulaşılabilir, tarafsız kamu hizmeti alma hakkı için de mücadele ediyoruz. Mücadelemizi en başından beri, demokrasinin, hukukun, adaletin, laikliğin, kardeşliğin ve barışın tesis edilemediği bir ülkede emeğin-emekçilerin haklarını korumanın-geliştirmenin mümkün olmadığı bilinci ile sürdürdük, sürdürüyoruz.
Bunun için her zaman emek ve demokrasi karşıtlarının hedefinde olduk. Bugün de, 15 Temmuz sonrasında KESK’i “darbe destekçisi” olarak itham edemeyeceklerini bilenler yıllardır kararlılıkla sürdürdüğümüz emek ve demokrasi mücadelemizi “suç” gibi göstermektedir.
Tekrar üstüne basa basa vurguluyoruz. Bir sendikanın, konfederasyonun; anayasa ile yasalarla, ülkemizin altında imzası bulunan uluslar arası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlükleri kullanması “suç” değildir. Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürüttüğü için açığa alınan, ihraç edilen yönetici ve üyelerimiz de “suçlu” değil, kamu emekçileri mücadelesinin onurudur.
Hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına alarak intikam hırsıyla KHK listelerini oluşturanların ve hazırlanmasına katkı sunanların peşini bırakmayacağız.
Nereden ya da kimden gelirse gelsin, örgütlü mücadelemizi hedef alan, her türlü yasa dışı girişim ve saldırıya rağmen, hukuksal ve örgütlü mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.
İhraç edilen, açığa alınan tüm üyelerimiz tekrar görevlerine dönene kadar dayanışmayı daha da büyüterek mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz.
Tüm bu antidemokratik ihraç kararlarına, baskılara karşın bu ülkenin onurlu ve mücadeleci kamu emekçileri olarak boyun eğmeyeceğiz.
BİZ KAZANACAĞIZ!