Kamu Yönetimi, 1980’liyıllarda “sırttaki kambur” olarak KİT’lere yüklenilerek, 1990’lı yıllarda özellikle merkezi yönetimin “aşırı büyüklüğü”,”kadroların şişkinliği” ileri sürülerek hedef tahtası haline getirilmiştir.Neolibaralizmin kamu hizmetlerini tasfiye etmeye , bu alanı piyasa mekanizmasına açmaya dönük olan devlet reformu atağı , asıl olarak gerçek dışı savlara dayandırılmıştır. Birincisi, Türkiye’nin kamu kesimi istihdamının “aşırı şişkin” olduğu savıdır.OECD ülkeleriyle yapılan karşılaştırmalar, bunun gerçek dışı olduğunu açık biçimde göstermektedir.Türkiye’de toplam kamu personelinin toplam nüfus içindeki oranı yüzde 4’ü bulmazken , aynı oranlar başka ülkelerde yüzde 5-10 arasında değişmektedir.
İkincisi, Türkiye’de personelin “aşırı ölçüde” merkezde toplandığı ileri sürülmektedir.
“Merkezde toplanmak”, anlamı belirsiz bir ifadedir. Bu deyişle personelin Ankara’da yığıldığı izlenimi yaratılırken, diğer yandan da devlet örgütlenmesinin “aşırı merkeziyetçi” olduğuna dokundurma yapılmaktadır.Belirsizliğin ardına sığınan her türlü dokundurma yersiz ve gerçek dışıdır.
Türkiye’de kamu kesiminde toplam 2.750.000. kamu personeli istihdam edilmektedir. Bunların 2 milyonu merkezi yönetime bağlı çalışmaktadır.Merkezi yönetim personeli, ülkenin köylerine kadar yayılmış kamu görevlileridir; bunların Ankara’da merkez bürokrasisi içinde görev yapanları, toplam personelin yüzde 1 ya da 2’si ile sınırlıdır. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde istihdam edilen toplam kamu personeli sayısı 650.000’dir; bakanlık merkez örgütünde Ankara’da çalışanlar yalnızca 5.500 kişidir. Bu kesimde toplam personelin yüzde 0.8’i , bir başka deyişle yüzde birden daha azı Ankara’da “bürolar “da iş görmektedir.Bu yapı personelin “merkezi yönetim” personeli olmasına bakılarak ne “şişkin devleti” ne de “aşırı merkezci yapı” yı bulmak mümkündür.
Kamu personeli sayılarını, personelin ne amaçla nerelerde istihdam edildiğini açık bir biçimde bilmek,”devlet köftecilik mi yaparmış!” basitliğiyle tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi işine “büyük taraftar” kazanmış olan liberal saldırıları en baştan önlemek bakımından gerçekten çok önemlidir.Liberal devlet reformu , büyük analizler ve çarpıcı modeller ile değil, asıl olarak kolaycı, sıradan, basit aldatmacalarla yürütülmektedir.
Kamu hizmetini eritmek
Kamu personel sisteminde memurluğun eritilmesi, kamu hizmetlerinin eritilmesi ile aynı anlama gelmektedir.Kamu hizmetlerini korumak, anayasal koruma altındaki memurluk statüsünün tasfiyesine karşı çıkmaktan geçmektedir.
Memurluğun yerine getirilmesi öngörülen sözleşmelilik, bir yandan iş güvencesini ortadan kaldırmakta, bir yandan da kamu personelinin örgütlenme hakkını elinden almaktadır.Performans değerlendirme ve ücret sistemlerine dayalı sözleşmelilik, kamu yararına iş görme amacını kendiliğinden ortadan kaldırmakta ve kamu hizmetlerini piyasa tipi hizmete dönüştürmenin güvencesi olarak iş görmektedir.Merkezi yönetim hizmetlerinin yerelleştirilmesi, yani hizmetlerin il özel idaresi ya da belediyeye devri, bu son amacı gerçekleştirmenin yolu olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde , kamu personel sisteminin içine düşürdüğü hukuk dışı dağınıklık, bu sürecin parçasıdır. Kamuda memurluk, sözleşmelilik, geçici personel, işçilikten ibaret olan istihdam türlerinin yerini uygulamada memurluk, kadro karşılığı sözleşmelilik, geleneksel sözleşmelilik, I,II,III sayılı cetvel sözleşmeliliği, daimi işçilik, geçici işçilik gibi kategoriler almış durumdadır.
Kamu kesiminde işçilik, başından bu yana 1475 işçiliğidir.Buna karşın kamu kesimi kendi geleneğini yaratmış, işçiliği memurluk gibi “kadroluluk” ilkesine yakın bir ömür boyu iş güvenceli sisteme dönüştürmüştür.Bu sayede, Türkiye’de çalışma ilişkileri bir yandan yüksek iş güvencesi, bir yandan da örgütlenme ve grev hakkıyla, emek kesiminden yana ilerici bir çalışma sisteminin doğmasına olanak tanımıştır.Geçici işçilik statüsü, bu geleneğin yıkılışına verilen addır; kamuda işçiliği memurluktan uzaklaştırıp piyasa işçiliği ruhuna yaklaştırmanın adı olmuştur. Çalışma ilişkileri böylece ileri bir sistemden, emek hakları bakımından son derece geri bir sistemin çerçevesine sıkıştırılmıştır.Bu çıkarılmaya çalışılan İş Yasası hükümleri ile birlikte düşünüldüğünde, sonuçların nasıl bir kayıp anlamına geldiği açıkça görülecektir. Kamu kesimindeki ileri çalışma düzeni, işçiyi bir başka işverene satmaya-kiralamaya olanak veren “esnek istihdam” hedefli İş Yasası’nın çağdışı düzenine teslim edilmektedir.
Sözleşmelilik, geleneksel biçimiyle, özel bir birikim , bilgi gerektiren işleri gördürmek için açılmış olan istisnai statüdür.Oysa 1985 yılından bu yana, Anayasa Mahkemesi’nin yüksek sağduyulu engellenmeye çalışılan değişiklikler, memurluk ve daimi işçiliği eriten kendine özgü bir sözleşmelilik statüsü yaratılmasını sağlamıştır.
Günümüzde ortaya çıkan modele göre, merkezi yönetimde toplanmış bulunan memurluk statüsü, bu hizmetlerin yerel yönetimlere devredilmesiyle eritilecektir. Eğitim, sağlık, tarım, kültür, vb. hizmetler il özel idarelerine devredilmek istenmektedir.Yerel Yönetim Yasa Tasarısı’nda ise, “mahalli idarelerde istihdam, asıl olarak sözleşmelilik esasına dayanır” hükmüne yer verilmektedir.Böylece yerelleştirme, memurluk sisteminin top yekün ortadan kaldırılmasının aracı olarak öngörülmektedir.
Kamu Hizmetini Tasfiye
Neoliberal devlet reformu, “kamu hizmetlerini tadat etmek” hedefine kilitlenmiş görünmektedir.1996 tarihli Memurlar Yasa Tasarısı, kamu hizmetlerini üçe bölmektedir; Birinci grup hizmetler “genel idare hizmetleri”dir; genel olarak bakanlık işleri burada yer almaktadır.Ancak, söze konu olan bakanlıkların tüm işleri değil , “düzenleme ve denetleme” işleridir.Somur örnekle, eğitim ve sağlık alanında genel idare hizmeti, bu alanda politika geliştirmek anlamına gelmekte, okul ve hastane yönetimi “hizmetin sunumu” sayılarak genel idare işlerinin dışına çıkarılmakta, ticari esaslara ve özel sektöre devredilmektedir.
İkinci grup hizmetler “yarı kamu nitelikli hizmetler” olarak adlandırılmakta, kamu sisteminde eğitim,araştırma,geliştirme işlerini yürüten ve genellikle başbakanlığa bağlı ya da ilgili olarak iş gören (TODAİE,Milli Prodüktivite Merkezi, Standartlar Enstitüsü gibi) kurumlar bu halkaya yerleştirilmektedir.Bu yerleştirmeye göre, kamu sisteminin temel bilgi ve yöntem üreten yaratıcı kurumlaşması, ticari esaslara göre çalışabilir sayılmaktadır.Üçüncü hizmet grubu, “piyasaya terk edilebilir hizmetler”dir; bakanlıkların tüm ilgili kuruluşları ve KİT’ler, Milli Piyango gibi kurumlar bu halkada özelleştirme konusu haline getirilmektedir.Kamu hizmetlerinin bu tür sınıflandırması, 1996 tarihli yasa tasarısında yer almakta, hükümetler değişse de, tüm iktidarlarca benimsenmiş görünmektedir.
Piyasa Tipi Sözleşme
Peki, yüzde 80 oranında memur olarak istihdam edilen bu personel hangi statüde istihdam edilecektir? Bu sorunun yanıtı Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı taslağında ortaya çıkmaktadır.”Mahalli İdarelerde istihdam sözleşme esasına dayanır.” Bu sözleşmelilik 657’de düzenlenmiş geleneksel sözleşmelilik değildir.Bu sözleşmelilik, 657 iş güvencesine sahip olmayan ve 1475 dsayılı yasanın tanıdığı örgütlenme hakkını taşımayan zalim bir istihdam tarzıdır.”Piyasa tipi sözleşmelilik”, ücretlerin kadro gereğince belirlenmediği, kişiye bağlı performans ücret sistemine dayanan bir sistem.Günümüzde ücret sistemi dağılmıştır; kadro sisteminin tektipleştirici zorlamasına karşın ücretlerde denklik, eşitlik, anlamlılık ortadan kaldırılmıştır.Bu nedenle yaşanan sıkıntılar ortadadır;bir de bu derece yüksek işsizlik oranı, bu derece yaygın kayırmacılık gerçeği karşısında, yerel yönetimlerde varolan siyasal çaışma sistemi de hesaba katılınca, kamu görevlilerinin “kişiye bağlı ücret değerlendirme” sisteminde istihdam edildiğini düşünmek, kabus gibi bir çalışma düzeni ile burun buruna gelmek demektir. Bazı kamu çalışanlarının “tembelle, .çalışan ayrılsın” diyerek, kadroya değil kişiye bağlı performans sistemini ister bir tavır takınmalarını, bu sistemin niteliğini ve Türkiye gerçeklerini kavramaktan çok uzak olduklarından başka bir şeyle açıklanamaz.Bugün yaşanan sorunlar kadro sisteminden değil, bu sistemin içeriden patlatılmasından kaynaklanmaktadır.Sistem ile bu sistemi ortadan kaldırmak için uygulanan rejimin sonuçlarını birbirine karıştırmamak önemlidir.Aksi halde, bugünkü durumun suçlusu, geleceği kuracak ilke haline getirilmiş olacaktır.
Devletin güvenlik odaklı işleri dışında tüm toplumsal hizmetlerinin yerel yönetimlere devri, Türkiye Cumhuriyeti devlet örgütlenmesinin baştan aşağı değişikliği uğratılması anlamına gelecektir.Şimdiki durumda, illerin yönetimi “yetki genişliği” ilkesine dayanmaktadır; tüm toplumsal hizmetlerin yerel yönetimlere devri, illerin asıl olarak “idari vesayet “ ilkesine göre yönetilmeye başlanacağını gösterir. Bir başka deyişle iller, “yetki genişliği “yerine “vesayet ilişkisine” 1876 Kanunu Esasi’sinde yer alan “tefriki vezaif” ilkesine göre yönetilecek demektir. Bu özellik, 1961 anayasasında ortadan kalkmış, 1982 Anayasa’sında da geri getirilmemiştir. İllerin yönetiminde yetki genişliğinin yanı sıra, görevler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi, Prens Sabahattinci devlet örgütlenmesi formülüdür; kısaca federal örgütlenmeye açılıştır.Günümüzde bu açılış, Avrupa Konseyi tarafından ‘subsidiarite’ adı verilen “yerellik” ilkesiyle Anayasa’ya yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye’de Kamu İstihdamının Genel Yapısı
-Kamu personel sistemi içinde memur statüsünde istihdam edilenlerin oranı yüzde 63 düzeyindedir.Bu oran, hem kamu hizmetleri alanının ne ölçülerde daraltıldığını hem de kamu personel sisteminin ne ölçülerde piyasa sistemi ilkelerine göre yönetilmeye başlandığını göstermektedir.Fransa’da sendikaların karşı koyması sayesinde, kamu toplam istihdamında memur statüsü hala yüzde 92 düzeyindedir.Oysa Türkiye’de 1985 yılından bu yana gerçekleştirilen parça parça değişiklikler sayesinde, kamu hizmetinin tanımlayıcı parçası lan memurluk tahminlerin ötesinde eritilmiş durumdadır.
-KİT’lerde memur oranı yüzde 4’tür.KİT sistemindeki çözülme, çökme,satış, kısaca özelleştirme, memur oranındaki bu daralma ile açıkca kanıtlanmaktadır.Aynı oran memurluktaki daralmanın nasıl aynı anda kamu hizmetinin tasfiyesi anlamına geldiğini de göstermektedir.KİT’ler, II sayılı cetvel olarak adlandırılan , piyasa tipi sözleşmelilik eliyle çözülmüştür.
-Yerel yönetimlerde-belediyelerde memur oranı yüzde 35’tir; yerel yönetimlerin ticarileşmesi, belediyelerin adeta birer anonim şirket gibi yönetilmeye başladığı bu kesimde ağırlığın “geçici işçi” statüsüne kaymasıyla atbaşı gitmiştir.Kamu işçiliğini “piyasa tipi işçilik” ile aynı fiili sisteme oturtan bu uygulama, kamu kesiminde işçi olmak geleneğini ortadan kaldırmanın adı olmuştur.
-Memur statüsü, yalnızca merkezi yönetim için yüzde 80 oranını korumaktadır.Liberal devlet reformu bu engeli, en temel hizmetleri yerelleştirmek; yerele devredilen bu hizmetler için istihdamı “sözleşmeli esas”a oturtmak yoluyla gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Bu yöntem, bir yandan AKP’nin Acil Eylem Planı’nda bir yandan da hazırlanan yerel yönetim yasa tasarısında açıklanmış durumdadır.