Ankara’da yaşıyorsunuz. Beş çocuğunuz var. Biri Ethem, 26 yaşında. Hayat koşulları yüzünden okulu yarıda bıraktı ve işçi oldu.
1 Haziran doğum günüydü.
İstanbul Gezi Parkı’nda yaşanan polis şiddeti üzerine protestolardan doğan bir ayaklanma yaşanmıştı. Bunu duyan oğlunuz da destek vermek için Kızılay’a gitmişti. Çok kısa bir süre sonra başından yaralandığı gerekçesiyle hastaneye kaldırıldığını duydunuz.
Koşarak hastaneye gittiniz ve 14 gün boyunca kesintisiz yaşam nöbeti tuttunuz. Oğlunuzun yeniden yaşama dönmesi için dua ettiniz.
O günlerde siyasi otorite, “Polis kesinlikle kurşun kullanmadı” demiş ama oğlunuzun bir polis memurunun silahından çıkan mermiyle yaralandığını öğrenmiştiniz.
Ethem 14 gün sonra hayata gözlerini yumduğunda tarifsiz bir çöküş yaşamıştınız. Cenazeyi yakınlarınız organize etmiş, vurulduğu noktada tören yapılsın istenmişti. Cenaze aracı önde siz arkada ilerlerken polis yolunuzu kesmiş. Güvenlik nedeniyle anma yapmanıza izin verilmemişti.
Metanetli olmaya, soğukkanlılığı elden bırakmamaya yemin etmiştiniz.
Oğlunuzu sağlam durarak yolcu etmek istemiştiniz. Cenazeniz için toplanan kalabalık dağılmadığı için polis müdahalesinin tam ortasında kalmıştınız. Zorluklarla ve sağlamlığı yitirerek, haykırarak veda etmiştiniz oğlunuza…
–
Oğlunuzun vurulmasına neden olan silah da poliste ortaya çıkmıştı.
Beklemediğiniz bir hızla Ahmet Ş. ifadeye çağrılmıştı. Hak yerini bulacak diye umutlanmıştınız.
Ancak polis memurunun tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
Bu kararın sebebi; “Eylemciler tarafından sözkonusu polis memurunun kalkanının gasp edilmiş, linç girişiminde bulunulmuş, vücuduna 37 adet taş yemiş, tekme ve yumruk atılmış. Bunun üzerine iki el havaya ateş ederek kaçmaya çalışmış. Üçüncü kez silahı ateşlediğinde eline gelen taşla Ethem Sarısülük’ün ölmüş olabileceği kanaati doğmuştur” diye açıklanmıştı size.
Oğlunuzun ölümünden sorumlu olan polis memuru Ahmet Ş. ifadesinde; “Bir anda grubun içinde kaldım. Kaskımı ve copumu aldılar. Saldırıp tekmelemeye başladılar. Beni linç edip öldürmelerinden korktum. Havaya ateş açtım” demişti.
İtiraz ettiniz, ayaklandınız. Acınız öfkeye dönüştü. Oğlunuzun öldüğü anın videosunu defalarca izlemiştiniz.
Polisin kaskı kafasında copu da belindeydi. Üstelik tekme atan da kendisiydi. Tüm Türkiye olayın nasıl cereyan ettiğini görmüştü. Bu karar nasıl verilebilirdi, anlam verememiştiniz.
İsyanınıza siyasi otoriteden yanıt geldi: Soruşturma devam ediyor. Tutuksuz yargılanması aklandığı anlamına gelmez. Çaresizlikten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yolunu tuttunuz. Belli ki sizin aradığınız adalet ülkenizde yoktu.
Ethem’in ölümünü ancak annesinin yerinde olmaya çalışarak anlayabiliriz. Adalete duyulan ihtiyacı da… Hayat bu dünyada korunması, kollanması gereken en büyük değerdir. Polis de insan hayatını korumakla görevlidir. Silahsız, kasksız ve korunmasız bir eylemci polis kurşunuyla öldürüldüyse şayet bunun hesabı hukuki yollarla sorulmalı, polis cezalandırılmalıdır.
Aksi; her birimizin hayatının değersizliği, adalet sisteminin çürümüşlüğünün ispatından başka şeye yaramaz.
Düşünceleri yüzünden tutuklu yargılanan onlarca aydınımız varken bir gencin ölümüne sebep olmuş polis memurunun tutuksuz yargılanması, sadece vicdanlarımızda açılan yarayı daha da derinleştirmeye yarar!