Sendikamız İzmir Şubesi tarafından Sürgün ve Baskılara Karşı Oturma Eylemimizin 49.sı gerçekleştirildi.
Sendikamız İzmir Şube Başkanı Erdal AKYOL tarafından okunan basın açıklaması aşağıdadır.
20.12.2021
Basına ve Kamuoyuna
Yaşam alanlarımız, emeğimiz güvencesizleştirilirken, emekçiler haksız ve hukuksuz biçimde sürgün edilirken ihraç edilirken bizlerden susmamızı ve biat etmemizi kimse beklemesin. Sendikamıza, üye ve yöneticilerimize yönelik baskı politikalarına son verilmelidir. Sürgün edilen arkadaşlarımız derhal sürgün edilmeden önceki görevlerine başlatılmalıdır.
Değerli dostlar şimdiye kadar idareye karşı açtığımız davaların neredeyse hepsini kazandık. Özellikle de düzmece soruşturmalarla bizlere verilen disiplin cezalarını hep kazandık. Tüm bunlar ortadayken sendikamızı baskı altına almak isteyenler Şube Başkanımız Erdal AKYOL’a 4688 sayılı yasanın vermiş olduğu hak ile sendika yöneticisi olarak gazeteci İsmail SAYMAZ’a vermiş olduğu demeç nedeniyle yine kınama cezası verdiler. İstiyorlar ki BTS İzmir Şube faaliyetlerine son versin, hiçbir şey duymasın hiçbir şey söylemesin, hiçbir şeyi kamuoyuyla paylaşmasın. Daha önce basın açıklamalarımız da da ifşa ettiğimiz gibi onlarca avukatımız boşta iken, TCDD’ye dışardan yandaş 12 avukat ile 3500 tl karşılığı sözleşme yapıldığı, ancak bu avukatlara kamulaştırma ve acele kamulaştırma yöntemiyle m2 başına hem de iki kez aynı ücret verilerek yüz milyonları belki de milyarları bulacak ucu açık rakamlar ödemeyi taahhüt eden sözleşme ile yönetmelik değişikliğini ifşa ettiğimizden bu soruşturma açılmıştır, savunma alınmış, şimdi de kınama cezası verilmiştir. Şube Başkanımıza sadece son bir senede bir kademe ilerlemesi, iki maaş kesimi, bir kınama ve bunların haricinde cevap dahi vermediğimiz üç de soruşturma açılmıştır. Hepsi de sendikal faaliyet kapsamındadır. Ancak bunlar ile ilgili idare mahkemelerinde kaybettiğimiz hiçbir dava olmamıştır. Sendika yöneticilerinin demeç verme hakkı ile ilgili onlarca mahkeme kararı olmasına rağmen sendikamızın sesini kısmaya yönelik bu baskıları kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Emekçilerin yanında yer almak yerine iktidarın koltuk değneği olarak hareket edenler TCDD’nin özelleşmeyeceğini ifade ederek BTS hariç şu ana kadar çalışanların tepkilerini dindirdiler. Ama özelleştirme artık kapıda. TCDD’de kurulacak holdingin ve onun altında oluşturulacak A.Ş lerin organizasyon şeması yayınlandı. Daha önce MKE’de organizasyon şemaları yayınlandıktan yaklaşık bir ay sonra taslak Meclise gelmişti. Ondan sonra olanları ise herkes biliyor. MKE, geçtiğimiz cumartesi günü bir twitt atarak Katar’ ın milli gününü kutladı. MKE’de özelleştirme olmadı diyenler, bırakın özelleştirmeyi halen MKE’ye yerli diyebiliyor musunuz?
Tıpkı MKE’de TCDD’de olduğu gibi kamusal varlıklarımız ve kamusal olması gereken hizmetler özelleştiriliyor, parası olmayan ne sağlık hizmeti ne eğitim hizmeti alabiliyor, tüm kamusal varlıklarımız emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekiliyor. Ekonomik krizlerle mücadelede bir koz olması gereken kamu kurumlarının içi boşaltılıyor ya da özelleştirilerek peşkeş çekiliyor. İronik şekilde ittifaklarının adını Cumhur koyanlar ise krizin tüm faturasını cumhura yani halka yüklüyorlar. Halk, ekonomik krizi yaşamın her alanında her gün daha yakıcı bir biçimde hissediyor. Geçinemeyenler seslerini duyurmak için kendi canlarını ortaya koyuyor. İş güvencemiz, geleceğimiz gün be gün elimizden alınıyor, esnek, güvencesiz istihdam yaygınlaşıyor. Dövizdeki bu eşi görülmemiş artış ve TL’deki değer kaybı daha fazla yoksulluk ve açlık demektir ve bu durum emeğiyle geçinmek zorunda olan emekçilere günlük olarak yansıyor. Enflasyon aldı başını gidiyor. İşsizlik rakamları her ay rekorunu tazeliyor. Yandaş konfederasyonun satış sözleşmesinin ağır sonuçları gün geçtikçe katlanılamaz hale geliyor.
İnsanlık dışı koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkum edilen emekçiler olarak iğneden ipliğe her şeye ardı ardına gelen zamlarla, kabaran faturalarımızla, ödediğimiz vergilerle, iflas eden kapanan işyerleriyle, artan işsizlikle, krizi iliklerimize kadar yaşıyoruz. Dolayısıyla birilerinin ‘kriz, miriz yok’ demesi hatta kriz kelimesinin kullanılmasını adeta yasaklaması yaşadığımız gerçeği değiştirmiyor.
Kamu emekçileri, yeni istihdam politikalarıyla farklı statü ve ücret uygulamalarıyla parçalanmış, emekçiler bireysel kurtuluşu çare görmeye itilmiştir veya sendikal mücadele güdümlü konfederasyonlarla boğulmaya çalışılmaktadır. Yandaş işçi, memur sendika ve konfederasyonları, işveren kuruluşları AKP ve Saray’ın uyguladığı ekonomik ve siyasal politikalara karşı gelişebilecek tepkileri yok etmede koltuk değnekliği görevi görmek üzere seferber edilmiştir. Bir de ortada ülkede yaşanan her şeyi dış güçlere bağlayan bir kesim var. Dış güçlere bağlı bir oyun varsa 19 yıldır küresel güçlerin ekonomik reçetelerini milim şaşmadan uygulayan, özelleştirmelerle kamu kaynaklarını küresel güçlerin hizmetine sunan, BOP projesine eş başkanlık yapanlar bu oyunun as oyuncularıdır.
Özelleştirmelerle emekçilerin, çalışanların ve halkın tüm birikimleri, kamusal alanların tamamının birer birer sermayeye peşkeş çekilmesi, AKP etrafında kümelenen bir sermayedarlar grubuna aktarılması söz konusudur. Paran kadar hizmet anlayışıyla yaşam hakkının dahi paraya sahip olmayla ilişkilendirildiği, parası olmayanınsa kölelik koşullarında yaşamaya mahkûm edilmeye çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Emekçiler, ezilenler ellerini ceplerimizden çekmeyenlerin, bütün yükü sırtımıza yükleyenlerin biat kültürüne, dayatmalarına teslim olmayacaktır. Krizin faturasını krize neden olanlar ödemelidir.
Enflasyondan, adaletsiz vergi dilimlerinden, yandaş konfederasyon ile imzalanan satış sözleşmesinden ve döviz kurundaki yaşanan artış nedeniyle maaşlarımızın erimesinden kaynaklanan kayıplarımız derhal karşılanmalıdır. Satış sözleşmesi derhal feshedilmelidir. Grevli ve başta Uluslararası Çalışma Örgütü temel sözleşmeleri olmak üzere ülkemiz tarafından onaylanan sözleşmelerin gereği olan evrensel-gerçek bir toplu sözleşme sistemi hayata geçirilmelidir. Bu koşullar oluşturularak emekçilerin gerçek temsilcileriyle tekrar TİS masasına oturulmalıdır.
Özelleştirmeler ve talan düzenine son verilmelidir. İnsanca bir yaşam ve güvenceli iş koşulları sağlanmalıdır. Bunun için de tüm kamu emekçilerini bir kez daha, tüm baskılara rağmen bu onurlu mücadelesinden vazgeçmeyen KESK’e bağlı sendikalarımızda örgütlenmeye, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.