Dünyanın dört bir yanında coşkulu 1 Mayıs etkinlikleri düzenlendi. Moskova’dan New York’a kadar yüz binlerce işçi insanca bir yaşam için meydanlardaydı. Afganistan’ın Başkenti Kabil’de 20 yıllık yasaktan sonra ilk kez 1 Mayıs kutlandı. Sadece Kamboçya ve Türkiye’de polis halka saldırdı.
2014 1 Mayıs’ında başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de işçiler, emekçiler ve emek dostları olarak taleplerimizle, rengarenk bayraklarımızla, türkülerimizle, halaylarımızla, karanfillerimizle tek yürek bayramımızı kutlamak istedik!
Ancak İstanbul’da, 1977 yılında Taksim 1 Mayıs alanında yitirdiğimiz kardeşlerimiz için yapmak istediğimiz anmaya yönelik olarak dünyanın tanık olduğu barbarca bir saldırıya maruz kaldık. Ankara, İzmir ve bazı illerde de 1 Mayıs etkinlikleri polis şiddetine maruz kaldı.
En az 266 kişinin İstanbul’da, 300’ü aşkın kişinin tüm ülkede gözaltına alındığı bugünkü medyaya yansımış durumda. Gözaltına alınan kişilere işkence yapılan yerlerden biri de Taksim karakoluydu ve bu da fotoğraflarla belgelendi.
Sayısı belli olmayacak kadar yüzlerce yaralımız var. Bunlar arasında en az 4’ü kafa travması, bir kulak kesiği, bir kol kırığı, 15-20 gaz kapsülü ile yaralanma, bir göz kaybına yol açabilecek göz yaralanması var.
Milletvekillerine yönelik şiddet görüntülerine tanıklık ettiniz. Ve basın emekçileri olarak, bu terörü belgelememeniz için hedef alındınız. 12 haberci polisin saldırısı sonucu yaralanırken, 1 haberci gözaltına alındı. Sadece 1 Mayıs ile ilgisi olanlar değil 1 Mayıs’a katılmayanlar da iktidarın akıl dışı ve hukuk dışı yasağının bedelini ödedi.
1 Mayıs’a katılmayanların da içinde olduğu çok sayıda çocuğun ve yaşlının yoğun gaz kullanımı nedeniyle yaşadığı mağduriyetleri hepiniz izlediniz. Okmeydanı Hastanesi’ne gaz bombası atıp, tepki gösterenlere plastik mermi sıkacak kadar pervasızlaştılar.
İşe gitmek isteyen, eve dönmek isteyen insanlar ulaşım yasaklarıyla ve insansızlaştırılmış bölge uygulamasıyla hapsedildi. Tepki gösterenlere nasıl şiddet uygulandığı yine görüntülerle belgelendi. “Kamu düzeni” bahanesiyle bütün kenti felç eden faşist uygulamalar, 15 milyon İstanbulluya işkence çektirdi.
“Terör istihbaratı aldık” dediler tüm İstanbul polisin terörünü gördü. “Silah istihbaratı aldık” dediler tüm İstanbul resmi ama hukuksuz bir şekilde halkına yönelen silahları gördü. “Provokatörler” araya karışacak dendi; tek tip sırt çantası, mont ve şapka giyen, eylemci görünümlü sivil polislerin Halaskargazi Caddesi’nde eylemcilerin arasında karıştığı yine fotoğraflarla belgelendi. “Cam çerçeve” kırılacak dendi, emekçilere kapısını açan halkın, esnafın camlarının polis tarafından kırıldığı görüldü. Bir kenti yönetenlerin, “kamu düzeni” diyenlerin yapması gereken bu mudur? Düzenini koruduğunu kamu kimdir? İşçi değilse, kamu çalışanı değilse, öğretmen, hekim değilse, mühendisler değilse, avukatlar değilse, gazeteciler değilse, esnaf değilse, çocuklar-yaşlılar değilse, bu “kamu” kim? Anlaşılan o ki İstanbul Valisi Mutlu kendini sadece AKP iktidarının ve etrafındaki patronların yolsuzluk ve hırsızlık düzenini korumakla görevli sayıyor.
1 Mayıs 2014 Komitesi bileşenleri olarak hükümeti en baştan beri akla, hukuka ve tutarlı olmaya çağırdık. Biz akıl dedik, ancak onlar Taksim’e çıkan yollar kilitlenir diye tüm İstanbul trafiğini felç edecek, halkın seyahat hakkını engelleyecek, adeta fiili bir sıkıyönetim ilan edecek kadar akıl dışı davrandılar. Biz barış dedik, özgürlük dedik, adalet dedik, onlar ise işçiye, emekçiye ve halka savaş açıp, adaletsizliği, hukuksuzluğu ve esareti dayattılar.
Bu nedenle bugün, 2014 1 Mayıs’ındaki direnişimiz sadece emeğin değil aynı zamanda aklın ve adaletin direnişi oldu. Onlar Taksim’i yasakladı, zulmün ortaya çıktığı her yer Taksim oldu! Onlar hak ve özgürlüklerimizi engelledi, sokaklar hakkını savunan insanlarca özgürleştirildi! Saldırılar karşısında direnenlerin, günler öncesinden başlayan tehditlere kulak asmayıp 1 Mayıs meydanlarına çıkanların gösterdiği gerçek de açıktır: Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin ve halkın iradesini teslim alamadınız, alamayacaksınız.
İşçiler, kamu emekçileri, tabipler, mimar-mühendisler, aydınlar, sanatçılar, işsizler, emekliler, kadınlar, gençler AKP diktatörlüğüne karşı olanca güçleriyle direndiler, direniyorlar ve direnecekler! Bir hükümet yetkilisinin 1977 katliamını tekrar yaşatma tehdidine rağmen sokaklara çıkanlar iktidara ve sermayeye şunu gösterdi: Yarın işçilerin, emekçilerin haklarına göz koymaya kalktığınızda da karşınızda bu irade olacak. Sakın ama sakın kalkışmayın! Biz kimseden icazet almadan, kimseye sırtımızı dayamadan, sadece ve sadece işçilerin-emekçilerin örgütlü gücüne güvenenler olarak karşınızda oluruz! 1 Mayıs 2014’te Taksim Meydanı hakkımız için gösterdiğimiz irade önümüzdeki günlerde tüm emek, demokrasi, adalet, özgürlük ve barış mücadelelerinde de karşınızda olacaktır.
1 Mayıs 2014’ü Taksim meydanına çıkma kararı alırken söylediklerimizi burada yeniden tekrar etmek isteriz: Biz bu ülkenin tüm değerlerini yaratanlarız. Biz işçileriz, kamu emekçileriyiz, hekimleriz, mimarlarız, mühendisleriz, şehir plancılarıyız.
Yaşamak için ölümüne çalıştırılmak istemiyoruz dedik. On bin asgari ücreti bir ayakkabı kutusuna sığdıranların bizi “aşağılamasına” isyan ediyoruz dedik.
Taşeron çalıştırmayla, özel istihdam bürolarıyla, esnek çalıştırmayla, sözleşmeli personel uygulamalarıyla kölelik dayatmasına hayır dedik. Açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırına uzak maaşlara, grev ve gerçek toplu sözleşme hakkımızın yok sayılmasına dur dedik. Kaderimizin bir avuç insanın dudaklarının arasında olmasını kabul etmiyoruz dedik.
Kadınları daha ucuza, daha güvencesiz çalıştıracak istihdam paketlerini istemiyoruz dedik.
Roboski’de devletin bombasıyla, Okmeydanı’nda devletin gaz fişeğiyle çocuklar öldürülmesin dedik. Acılı anaların seçim mitinglerinde hedef gösterilmesin istedik. Deremizin, toprağımızın, mahallemizin, parklarımızın, kendi yaşadığımız mekânların üzerinde söz hakkımızın olduğu bir düzen istiyoruz dedik. Biz kardeşlerimizle, komşularımızla savaşa hayır dedik. Mezhebimiz, dilimiz, kültürümüz, cinsiyetimiz nedeniyle ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmek, yok sayılmak, ayrımcılığa maruz kalmak istemiyoruz dedik.
Zihinlerimizin ve düşlerimizin sansürle, baskıyla, işsizlik tehdidiyle terbiye edilmeye çalışılmasını kabul etmiyoruz dedik. Ve biz Ali İsmail’iz, Ethem’iz, Ahmet’iz, Abdocan’ız, Mehmet’iz, Medeni’yiz, Hasan Ferit’iz, Berkin’iz dedik.
Biz başka bir dünya isteyenleriz! Ve o dünyayı ancak ve ancak kendi ellerimizle kuracağımızı biliriz. Şimdiden ilan ediyoruz ki 1 Mayıs meydanımızı er ya da geç kazanacağız, seneye de mutlaka Taksim’de olacağız!
Bu daha başlangıç mücadeleye devam! Yaşasın 1 Mayıs!