07 Ocak 2016 tarih ve 2016/1 sayılı “Cuma İzni” konulu Başbakanlık Genelgesi ile 17 Şubat 2016 tarih ve 2016/4 sayılı “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları” konulu Başbakanlık genelgeleri Anayasaya, uluslararası sözleşmelere, AİHM kararlarına, temel hak ve özgürlüklere aykırıdır.
Genelgeler ile 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde olduğu gibi hukuk tümüyle askıya alınmakta, yasama yetkisi başbakanlığa, yargı yetkisi de amirlere devredilmekte, yasalar ve mahkemeler hiçe sayılmaktadır. Başbakanlık açıkça yetki gaspı yapmaktadır.
Anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı olduğu açık olan 2016/4 sayılı genelge ile kamuda muhalif kesimlere karşı topyekûn bir tasfiye süreci başlatılmak istenmektedir. Nitekim 1 Mart 2016 tarihinde açıkladığımız 6 Aylık Hak İhlalleri Raporumuz da böylesi bir sürecin başlatıldığını doğrulamaktadır.
Saray’a ve AKP hükümetine muhalefet eden, demokratik haklarını kullanan tüm kamu emekçileri “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten kişiler” olarak ilan edilmektedir.
Zira; genelge yayınlandıktan sonra birçok ilde el altından “listeler hazırlanıyor, yakında çok sayıda kamu çalışanı işten çıkarılacak” dedikodusu yayılarak kamuda ve kamu emekçileri üzerinde faşizan bir saldırı, cadı avı ve korku dalgası başlatmak istenmiştir.
Öte yandan, kısaca “kamuda Cuma namazı düzenlemesi” olarak bilinen Başbakanlık genelgesi çalışma yaşamında yeni bir ayrımcılığa ve gerginliğe yol açacak niteliktedir.
Genelge ile okullar ve hastaneler başta olmak üzere kamu hizmetlerinin yürütüldüğü tüm alanlarda Cuma namazına gitmiş olmak ya da olmamak ayrımcılıkta temel ölçü haline gelecek, yeni bir kayırma ya da dışlanma konusu olacaktır. AKP’nin diğer inançlara yaklaşımı ve kadrolaşma konusundaki 14 yıllık pratiği ortadadır ve kaygımızı haklı kılmaktadır.
En önemlisi de, kamu hizmetlerinin dini kurallara göre düzenlenmesi laikliğe ve anayasadaki eşitlik ilkesine aykırıdır. Çalışma yaşamında yapılacak düzenlemelerde evrensel hukuk normları ve demokratik ilkeleri esas alınmak zorundadır. Kaldı ki, kamu hizmeti alan vatandaşlarımız da uygulamadan etkilenecek, mesai saatlerinde ortaya çıkacak belirsizlik mağduriyetlere yol açacaktır. Ancak AKP, mezhepçi ve tekçi ideolojik yaklaşımından dolayı kamusal alanı bu doğrultuda dizayn etmede bir sakınca görmemektedir.
Bu düzenlemenin kamuda çalışan kadın ve erkek bireyler üzerinde de bir ayrım yaratacağı aşikârdır. Türkiye toplumunda ağırlıklı olarak kadınların Cuma namazına katılmıyor olmaları erkek kamu çalışanların ise bu düzenleme ile birlikte katılabiliyor olmaları Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir. Kadın kamu emekçileri mesai saatleri içerisinde erkek kamu emekçilerine nazaran mesai saati uygulamasına göre daha çok çalışır duruma gelmelerine rağmen bu eşitsizliği giderecek herhangi bir iyileştirmeye genelgede yer verilmemiş olması ayrımcılık anlamı taşımaktadır.
Kamu emekçilerinin acil sorunu ayrımcılığı derinleştirecek bir düzenleme değil, insanca yaşanacak bir ücret, güvenceli çalışma ve sendikal hak ve özgürlükler önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Ülkemizde barış ve kardeşliğin tesis edilmesidir.
Dolaysıyla Konfederasyonumuz; yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden hukuka ve Anayasaya, uluslararası sözleşmelere, AİHM kararlarına, temel hak ve özgürlüklere aykırı olan, Başbakanlık tarafından yetki gaspı yapılarak yürürlüğe girenher iki genelge aleyhine öncelikle Yürütmenin Durdurulması ve İptali talebiyle, 07.03.2016 tarihinde Danıştay’a başvurarak dava açmıştır.
Konfederasyonumuz bundan sonra da hukuka aykırı hükümet politikalarına, yasa ve genelgelerine karşı fiili, meşru ve hukuki mücadele anlayışımızdan taviz vermeyecek, AKP’nin faşizan baskılarına boyun eğmeyecektir.