Öte yandan küresel iklim değişikliğinin yarattığı endişe tüm dünyada ulaştırmanın öncelikli olarak yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır.
Öyle ki; henüz ülkemiz açısından ciddi bir farkındalık sorunu bulunan Kyoto Sözleşmesi bile artık yetersiz bulunmakta ve Kopenhag randevusunda alınması düşünülen daha radikal önlemler ve yaptırımlar yüksek sesle tartışılmaktadır.Yaptırımlar içerisinde; uygulamalara karşı duran ülkelerin izole edilmesi ve bu ülkelerle yapılan ticaretin durdurulmasından, silahlı bir emisyon gücünün oluşturulmasına kadar pek çok öneri tartışılmaktadır. Yaptırımlara paralel olarak bir emisyon borsası kurulması da üzerinde durulan önemli konulardan birisini oluşturmaktadır.Çünkü; ülkemizde bilim insanlarımıza gerekli desteklerin verilmemesine bağlı olarak yeterli ampirik çalışmalar yapılamasa da Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde yürütülen çalışmalarda sadece trafik tıkanıklıklarının, AB’nin yakıt tüketimini %6 oranında arttırdığını ve oluşan kayıpların 10 milyar €’yu aştığını göstermektedir.Bu çerçevede; özellikle AB bir yandan, ciddi şekilde emisyondan sorumlu görülen fosil yakıt kullanımını başta karayolu araçlarına yönelik aldığı yasaklama ve kota uygulaması gibi kararlarla engellemeye çalışırken bir yandan da belirlediği yeni demiryolu koridorlarına yaptığı yatırımlarla özellikle yük taşımacılığında karayolu payını azaltmaya çalışmaktadır.Öte yandan, (her ne kadar ülkemizde araç öncelikli kavşak çalışmaları yoğun olarak sürdürülmekte ve bu yaklaşıma müdahale edilmemekte ise de) AB perspektifi ile kent ve otomobil kentli hakları çerçevesinde bir arada yaşayamaz olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Oysa ülkemizde tek mod üzerine yığılmış olan ulaştırma probleminin çözümü yine bu modun yani karayolunun sorunu gibi algılanmakta ve çözümde bu anlayışla üretilmektedir.Kuşkusuz bu algının temel nedeni ülkemizin bir Ulaştırma Ana Planının olmayışıdır. Böyle bir planın yokluğu nedeniyle şehir içi ve şehirlerarası ulaşım sorunları katlanarak artmaktadır. Diğer ulaşım modlarını dikkate almayan, bütünlükten uzak ve günü kurtarmaya yönelik çözüm arayışları geçmişten hiç ders alınmadan sürdürülmekte, ülkemizin kıt kaynakları heba edilmektedir.Bunun bedelini ise alt ve üst geçitlerle otobana hatta F1 pistine dönüştürülmüş caddelerinde, otomobil lehine tüketilmiş ya da otoparka dönüştürülmüş kaldırımlarında yaya olarak hareket edilemeyen, egzoz gazları solunan kentlere sıkıştırılmış hayatlarıyla, bizim insanlarımız ödemektedir. Tutulan istatistikler ülkemizde her aileden en az bir kişinin trafik kazasına karıştığını göstermektedir. Ulaştırma sistemimizi planlayanların yüksek adrenalin tutkusunun ürünü olan trafik canavarımız her yıl binlerce insanımızın yaşamını, sakat bıraktığı onbinlerce insanımızın ise hayallerini elinden almaktadır.
Bu utanç tablosu önümüzde iken, şimdi de ülkemizin gündemine, İstanbul’un kalan son ormanlarını da yok edecek olan 3. Boğaz Köprüsü inşaat ihalesi taşınmıştır… Bu köprünün de diğerleri gibi uzun vadede İstanbul’un ulaşım sorununu çözmekten uzak olduğunu ve yaratacağı tahribatı en iyi bilmesi gereken kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmalıdır. Çünkü; Sayın Başbakanımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 27 Nisan 1995 tarihinde:
“3. Köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul’un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur” tespitini yapan kişidir.Ancak maalesef bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, meslek odalarının, bilim insanlarının, sendika ve çevrecilerin bu konudaki karşı çıkış ve uyarılarına rağmen 3. köprünün güzergâhını seçen irade konumuna gelmiştir.3. köprü, diğer köprülerin, bir başka deyişle Boğazın tümüyle üstünün kapatılacağı günlerin işaretidir. 3. köprü bir anlamda binlerce yıllık tarihiyle İstanbul’dan vazgeçişimizin, insanlığa karşı ihanetimizin belgesidir. Karayolu öncelikli çözümlerle İstanbul’un ulaşım sorunun çözülemeyeceği 1. ve 2. köprü sonunda yaşanan gelişmelerle anlaşılmıştır.Yapılan her köprü İstanbul şehir içi ulaşımında demiryolu ve denizyolunun payını azaltmış, karayollarının payını ise hızla artırmıştır. Bu ise İstanbul’u yaşanabilir bir kent olmaktan çıkararak, artan ranta bağlı olarak plansız yapılaşmayı körüklemiş ve dünyanın en büyük köyüne dönüştürmüştür.Mağrur karar vericilerimiz bilmelidir ki ellerinde tuttukları ve güçlerini sınamakta kullandıkları kaynaklar ülkemiz insanının alın teri ile ıslanmış ve kendilerine ödünç olarak verilmiştir.Sonuç olarak ülkemizdeki plansız ulaşımdan en büyük zararı gören İstanbul 3. köprüyle birlikte yeni bir plansızlığın kurbanı olacaktır. 3. Köprü sorunları çözmeyeceği gibi İstanbul’un su havzalarını, kalan ormanlarını yok ederek İstanbulluları daha büyük çevre sorunları ile yüzleşmek zorunda bırakacaktır.Bundan dolayı bir kez daha uyarıyoruz: Tarihimize ve geleceğimize karşı borçlu olduğumuz gerçeğini unutmadan, rant uğruna İstanbul’u feda etmekten, 3.köprünün yapımından bir an önce vazgeçin…
Yunus AKIL
Genel Başkan