Kapitalizm böyle bir şey işte; her şeyi metalaştırmak, paraya tahvil etmek demek… Barışı bile… Barış adlı çocuk daha doğmadı ama çocuğa don biçen biçene… Üstünden para kazanmanın derdinde olan mı ararsın, oy hesabı yapan mı? Ölümler durmuş… Bundan büyük getiri olabilir mi? Ama yetmiyor, onun ne kadar süreceği belli olmasa da bu ‘an’ın değerini bilen var mı? Çürümüşlük başka türlü dışa vuruyor. Yatırımları patlatan mı ararsınız, ihracatı fırlatan mı?… Bir tek bölgeyi değil, tüm Türkiye ekonomisini uçuracak bir barış!… Madem bu kadar kerametle yüklüydü de, niye bunca yıl savaşıp binlerce gencin ölümüne göz yumdunuz, kılınızı kıpırdatmadınız, diye sormadan edemiyor insan. Onun da cevabı var; belki de o zamanlar savaştan sağlanıyordu para ve oy… Ondandır.
Abartı üstüne abartı
Beklentiler, öngörüler de her zaman olduğu gibi abartılı… Mesela yatırım, iş-aş beklentisi… Sanki, Güneydoğu’ya bugüne kadar yatırım gelmemesinin nedeni “güven” unsuruymuş havası yayılıyor. Sormak gerekmez mi; mesele asayiş ise, bu sorunun olmadığı Doğu Karadeniz’e, Orta Anadolu’ya, hatta Ege’nin karasal illerine niye yatırım yok? Yok, çünkü yüksek kâr İstanbul’da… İstanbul’un arsa rantında. Varsa yoksa, İstanbul’a üşüşmüş yerlisi, yabancısıyla sermaye. İnşaata, finansa, ithalata, sanayi dışı ne varsa, oraya… İstanbul’a yatırımı caydırmadıktan sonra, kim, niye gitsin Güneydoğu’ya… Barış bahane… Yine gitmeyecekler, İstanbul kârlı kaldıkça…
Güneydoğu’ya teşvik vermek yetmiyor. Başka şeyler gerek. Bakın son yıllarda verilmiş teşviklere; neler yok ki; KDV istisnası, gümrük vergisinden muafiyet, vergi indirimi, işverenin sigorta primini devletin ödemesi, arsa temini, faiz desteği, gelir vergisi stopaj desteği..Bütün bunlar Güneydoğu’ya yatırım yapacaklara vaat edildi. Hem de 10-15 yıllığına garantilerle… Sonuç? Hiçbir şey değişmedi. İstanbul ile Güneydoğu arasındaki devasa farkta bir arpa boyu yol var, o kadar…
Yatırımların ve katma değerin bölgelere göre dağılımını doğru dürüst üretemeyen bir ülkeyiz, ne yazık ki,..O nedenle bölgesel farkları anlamak için istihdam, özellikle de tarım dışı istihdama bakalım. Ne görüyoruz? 2004 yılında, tarım dışı çalışanların yüzde 25’i İstanbul’da, yüzde 4,6’sı Güneydoğu’da. 2004’te aradaki farkın 5,5 kat olduğunu görüyoruz. Aradan 8 yıl geçiyor ve o 8 yılın sonunda değişen fazla bir şey yok. 2012’de istihdamda İstanbul’un payı ancak 1 puan azalıyor ve yüzde 24 oluyor. G.Doğu’nun 10 ilinin payı, 8 yılda ancak 1 puan artıyor ve fark, 4,5 kat gibi yine dehşetli bir büyüklükte. Yani, 8 yılda, G.Doğu’ya, sağlanmış görünen onca teşvik, Irak pazarının açılması vs. farkı bir arpa boyundan fazla azaltamıyor. İstanbul, tarım dışı istihdamdaki dörtte birlik payını koruyor.
Kaynak:TÜİK veri tabanı; Şanlıurfa, Diyarbakır ,Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illeri
Buradan çıkan ana fikir şu; Güneydoğu’nun esas derdi, asayiş filan değil. Teşviksizlik de değil. Sorun, İstanbul’a yönelişin önünün alınmamasında. Eşitsiz gelişimi önlemek için sadece gerice yöreye teşvik vermek yetmez, geleneksel cazibe merkezini teşvik etmemek de yetmez. Daha radikal davranıp cazibe merkezinden uzaklaştırmak gerekir. Nasıl olacak bu? Vergiyle. İstanbul’da bulduğu her arsaya gökdelen dikip rantın kırıntısına bile tamah edenlere salın vergiyi, bakalım aynı yatırım iştahı kalır mı? O zaman mecbur, İstanbul dışına yönelecekler…
Ne yapmalı?
Türkiye’de yatırımları döviz kazandıran tasarruf ettiren sanayi ve hizmet dallarına yönlendirmek, hem cari açık belası ile baş edebilmek hem de kalıcı,gerçek istihdam yaratmak açısından gerekli ve önemli. Bunun yolu ithalata bağımlı, spekülatif faaliyetleri soldurup üretken alanları parlatmak. Bunu sektörel olduğu kadar, bölgesel olarak yapmalı. Teşvik yetmez, vergileme gibi cebri önlemlerden de geri durmamak gerekir. Yanı sıra, dünkü yazımda belirttim; savaş bütçesinin kamunun altyapı yatırımlarına yönlendirilmesi şart.
Gelin görün ki, böyle bir dönüşümü yaptıracak dermanı yok iktidarın… Dış borca öylesine teslim edilmiş ki ülke, yerli-yabancı sermayeyi ürkütmemek, soğutmamak için ne taviz istenirse veriliyor ve İstanbul rantını köpürtmekten öte bir şey yapılamıyor.
Bu iktidar, barışa, seçimlere çatışmasız girmenin oyalama yolu olarak bakıyor. Bu ikiyüzlülük, samimiyetsizlik umarım en erken zamanda anlaşılır…