Türk-İş içindeki muhalif ve mücadeleci sendikaların oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) 23 Mart Cumartesi günü Trakya’da “güvencesiz çalışmaya ve taşeronlaşmaya hayır” yürüyüşü düzenledi. Lüleburgaz’da düzenlenen ve on bini aşkın emekçinin katıldığı mitinge Türk-İş, DİSK ve KESK üyesi sendikalar da destek verdi. Trakya’da son yıllarda düzenlenen en kalabalık yürüyüşlerden bir olarak değerlendirilen SGBP mitingi büyük bir coşku yarattı.
Bilindiği gibi çalışma hayatında artan kuralsızlık, güvencesizlik ve taşeronlaşmaya, hepsi birer cinayete dönüşen iş kazalarına karşı güçlü bir tepki ortaya çıkmıyor. Kuşkusuz bu durumun yaşanmasında sendikaların, özellikle de Türk-İş’in sorumluluğu büyük. Türk-İş yönetimi başbakana kürsü sağlayıp, başbakanın oradan sendikaları fırçalaması ile meşgul. Sendikal hareketin bu uysallığından ve “efendi sendikacılıktan” cesaret alan hükümet de çalışma hayatında dikensiz gül bahçesi yaratmaya hız veriyor.
SGBP uzunca bir süredir Türk-İş’in üzerindeki ölü toprağını atması ve meydanlara inmesi için uğraşıyor. Ancak SGBP’nin bu çağrıları karşılık bulmadı. Bunun üzerine SGBP meydanlara inme kararı aldı. Türk-İş’in uzun süredir derin bir sessizliğe gömüldüğü, hatta yönetim kurulu toplantılarını dahi yapamadığı koşullarda Trakya bölge mitingi anlamlı bir çıkış oldu. Demek ki istenince oluyormuş.
Trakya mitinginde giderek artan taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma uygulamaları ve iş cinayetleri protesto edildi. Yürüyüş ve miting AKP’nin çalışma hayatını daha da esnekleştirmeye yönelik planlarına karşı çalışanların tepkisini ortaya koydu. Yürüyüş ve miting aynı zamanda Türk-İş yönetimine de bir uyarıydı. Mitinge katılanlar “uyuyan” Türk-İş’i protesto ettiler.
Yürüyüş ve mitingin bir diğer önemli yanı ise Başbakan Erdoğan’a verilen yanıttı. Başbakan Erdoğan 6 Mart 2013 günü katıldığı Türk Metal Sendikası toplantısında onlarca sendikacı ve binlerce işçi önünde “taşeronlaşmayı sendikalar istedi” iddiasını ortaya atmıştı. Başbakan, çalışma hayatının ve sendikacılığın altını oyan taşeron uygulamasından sendikaları sorumlu tutmuştu. Başbakanın bu sözlerine ne Türk-İş ne de Hak-İş’den bir itiraz gelmedi. Ancak Trakya mitingi Başbakanın sözlerini tekzip etti. İşçiler yürüyüş ve miting boyunca taşeron çalışmayı lanetlediler. Başbakana yanıtı işçiler verdi ve taşeron düzenine, ücretli kölelik düzenine hayır dediler.
Yürüyüş ve miting sendikal hareketteki asıl sorunun önderlik-liderlik sorunu olduğunu ortaya koydu. Türk-İş’in pasifist ve hükümet güdümlü çizgisinin işçi hareketinin suskunluğa gömülmesinin en önemli nedenlerinden biri olduğu ortaya çıktı. Çalışanlar, işçi sınıfı büyük bir öfke içinde; güvencesiz ve kölece çalışma koşullarına karşı büyük bir öfke birikimi var. Ancak mücadeleci, kararlı ve inançlı bir sendikal önderliğin yokluğu nedeniyle bu öfke ve tepki dışa vuramıyor.
İşte bu noktada SGBP önemli ve cesur bir adım attı. Mücadeleci bir hattın karşılığı olduğunu gösterdi. Eğer kararlı ve inançlı bir sendikal liderlik ortaya çıkarsa işçi sınıfının, çalışanların mücadelesinin çok daha görünür hale geleceğini gösterdi. Trakya mitingi sendika ve konfederasyon ayırımı gözetmeksizin mücadeleci bir sendikal hattın ve birlikteliğin yaratılabileceğini gösterdi.
Trakya mitingi güvencesizliğe, sendikasızlaştırmaya ve hükümeti emek karşıtı politikalarına karşı güçlü bir emek hattı inşa etmenin, bir emek cephesi yaratmanın olanaklı olduğunu ortaya koydu. Bu noktada SGBP’ye önemli bir sorumluluk düşüyor. Trakya’da atılan adımların yeni adımlarla pekiştirilmesi ve emeğin savunulması yönünde daha aktif tutum alınması gerekiyor.
Cin şişeden çıktı. Mazerete mahal yok İşçiler, çalışanlar seslerini duyurmaya hazır. Yeter ki sorumluluk alacak, özverili, cesaretli ve dik duran bir sendikal kadro bir adım öne çıksın.