İzmir Şubemiz tarafından 16.sı yapılan basın açıklaması ve oturma eylemimiz üye, temsilci ve yöneticilerimizin katılımıyla 26 Nisan Pazartesi günü gerçekleştirildi.
Yapılan açıklamaya ve oturma eylemimize, CHP milletvekili ve aynı zamanda Meclis KİT Komisyonu üyesi Kamil Oktay Sındır katılarak konuşma yaptı.
Sendikamız İzmir Şube Başkanı Erdal Akyol tarafından okunan basın açıklaması aşağıdadır.
26.04.2021
Basına ve Kamuoyuna
“Emek Demokrasi Barış Mücadelemiz Sürgün Edilemez”
Yıllardır uygulanan neoliberal politikalarla, ülkemizin köklü kamu kurumları özelleştirme dayatmasıyla özel sektöre devredilmiştir. Yetkililer tarafından her defasında “yerli ve milli” vurgusu yapılmasına rağmen, ülkemizin önemli kurumları küçültülerek özelleştirme zeminine hazırlanmıştır. Bugüne kadar yapılan özelleştirmeler açıkça göstermektedir ki, özelleştirmeler hem kurumlar için hem de çalışanlar için büyük bir yıkımdır. Bu kapsamda çalışanların bir kısmı işsiz kalacak, bir kısmı farklı yerlerde istihdam edilmesi sonucu adaptasyon ve iş verimliliğiyle ilgili problemler ortaya çıkacak ve çalışma kapasitesi düşecektir.
Halkın malı olan kar getirebilecek kaynak ve işletmelerin Özelleştirilmesi tamamen ideolojik bir yaklaşımdır. TCDD bir Holding haline getirilecektir. Sermayesi kamuda yönetimi iktidar yandaşlarında bir özelleştirme. Evet bu yapılmak istenen bilinen özelleştirmelerden bile değildir. Bu tamda AKP USULÜ ÖZELLEŞTİRME’dir. Önceki hükümetler zamanında da özelleştirmeler yapılmıştı, AKP hükümeti tarafından da bu politikalar yangından mal kaçırırcasına çok hızlı bir şekilde sürdürülmektedir. Kamusal ulaşım hizmetinin özelleştirilmesi tamamen kar hırsına dayanmakta, kamu yararını, kamu hizmetini ortadan kaldırarak, halka hizmeti esas alan sosyal devlet anlayışını da bitirmektedir. Bu güne kadar yapılan özelleştirmelerin sonucu açıkça görülmektedir.
TCDD’de son dönemlerde yöneticilik yapan bazı kişilerin Raysimaş’ın eski çalışanı olması, TCDD ye bağlı üç ortaklığım birleşmesi ile oluşturulan TÜRASAŞ’ın genel müdürünün bir önceki Raysimaş Genel Müdürü olması oldukça dikkat çekicidir. Tüm bunlar TCDD’nin şirket eliyle işbirliği içerisinde özel müdahalelerle yönetildiğini göstermektedir.
Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerde olduğu gibi AKP hükümetleri dönemlerinde de bizlere; emekçilere düşen sürgün, baskı ve zulüm oldu. Bir insanı kendi isteği dışında başka bir yerde çalışmaya yaşamaya zorlamak. Osmanlıdan bugüne adeta bir gelenek haline gelen bu uygulamanın tek bir adı vardır: SÜRGÜN!
Evet bu durum bizlere çok tanıdıktır. Öylesine tanıdıktır ki 20 yılı aşkın sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde iktidarların elinde bize yöneltilen bir baskı ve sindirme aracı olarak süregelmiş, hep etrafımızda olmuştur. Ancak amacına ulaşamadığı içindir ki bugün ülkenin her ”yerinde kamu emekçileri sendikalarının, BTS’nin, KESK’in bayrakları dalgalanmakta, her türlü hak arayışı bu adreslerle buluşmaktadır. Her ne kadar “sahteleri” kurdurularak çalışanlar bölünmeye çalışılsa da “başı dara giren”, “haksızlığa uğrayan” herkesin omuz başında, dostluğun, kardeşliğin, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin insan sıcaklığındadır sendikalarımız. Ve baskıya, sömürüye, insanın ve emeğin metalaştırılmasına, havamızın suyumuzun, ulaşımın, sağlık ve eğitimimizin piyasalaştırılmasına karşı da alanlarda, meydanlardadır. Bitmeyen yolculuklarda, insanca, hakça bir dünya için amansız bir mücadelededir sendikalarımız.
Bizler bu ülkede 30 yılı aşkın süredir sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi veriyoruz. İktidarlar bizi sevmedi. Sevmediler çünkü, onlar örgütlenmemizi, hak aramamızı istemediler. Çünkü bizler onların kamuyu talan eden, kamu hizmetlerini paraya endeksleyen ve kamu kuruluşlarını hem içerden hem dışarıdan özelleştiren politikalarına hep karşı durduk. En çok da buna öfkelendiler. Onlar “Sermaye, kar” dedikçe bizler “toplum” dedik, “halk” dedik. Onlar “özelleştirme” derken biz ısrarla “kamulaştırma” istedik. Onlar tüm çalışanları kölelik koşullarında güvencesiz çalıştırmak istedi bizler ise kadrolu, güvenceli çalışma, insanca yaşanacak bir ücret istedik.
Sendika yöneticilerimizin, temsilcilerimizin ve üyelerimizin kendi isteği dışında görev yerlerinin değiştirilmesi açıkça örgütümüz BTS’ye, konfederasyonumuz KESK’e, tüm emek ve demokrasi güçlerine yapılan fiili bir saldırıdır.
1990’larda ilk mücadele fitilini ateşleyen, yasaları değiştiren kamu emekçileri sendikalarını yoktan var eden bir mücadele örgütüne karşı böyle davranamayacaklarını anlayacaklardır. Artık her gün mücadele günüdür. Yöneticilerimize temsilcilerimize, üyelerimize yapılan haksız ve hukuksuz uygulamadan vazgeçilip demokratik iletişim ve çözüm yolları bulununcaya kadar her türlü eylem ve etkinlik bizim için tarihsel bir görevdir.
Biliyorsunuz çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Faşizmin kurumsallaşmaya çalıştığı bir dönemde kamu emekçileri ayakta kalma mücadelesi verirken, bu ayakta kalma mücadelesinin iktidarı ciddi anlamda zor durumda bıraktığını biz görüyoruz. Her fırsatta kamu emekçilerine bu şekilde saldırıların olduğu bir ortamda örgütlü mücadelemiz devam ediyor ve devam edecektir. Biliyorsunuz son süreçte bir sürgün politikası uygulaması ortaya çıktı. Sürgün politikası neden uygulandı biliyorsunuz, BTS ve KESK üzerine ciddi anlamda baskılar yapılmasına rağmen bu örgütlü mücadeleyi yıkamayan iktidar, yerel işbirlikçileri ve yandaş sendikaları ile birlikte almış oldukları kararlarla örgütlülüğümüzü dağıtmak için arkadaşlarımızı sürgüne gönderdiler. Ama bizler bu mücadeleyi de sonuna kadar sürdüreceğiz. Yerel işbirlikçileri de yandaş sendikaları da şunu çok iyi bilsinler ki bu hukuka onların da ihtiyacı olacak. İhtiyaçları olduğu zaman umarız hukuki bir zemin ortada kalmış olur.
Üye ve yöneticilerimize yönelik hak ihlalleri, sürgünler, işten atmalar ile gözaltı ve tutuklama saldırıları AKP’nin tekçi iktidar anlayışının bir sonucu olarak bütün toplum kesimleri gibi emekçileri de koşulsuz biata zorlamayı amaçlamaktadır.
Demokratik bir ülke, eşit, özgür ve barış içinde bir toplum ve emeğin hakları için mücadele eden sendikamızı bu baskılar geriletememiş, aksine örgütlülüğümüz her geçen gün büyümeye devam etmiştir. Bu gün bir kez daha yetkililere sesleniyoruz. Uzun süredir sendikamız yönetici ve üyelerimiz üzerindeki AKP’ye yakın güçler tarafından geliştirilen bu baskı sürgün ve ceza furyasına son verilmelidir. Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan sendikal hak ve özgürlüklerimiz, düşünce ve ifade özgürlüğümüz önündeki bu engelleyici, baskıcı uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. Bu kararı verenlerin ve kurgulayanların emekçilere yönelik baskı ve sindirme politikaları bir kez daha belirtiyoruz ki boşa çıkacaktır. SÜRGÜNLER ONURUMUZDUR onurumuza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
BTS İZMİR ŞUBESİ