51.haftasında sendikamız üye ve yöneticilerinin katılım gösterdiği ve KESK İzmir Şubeler Platformunun dayanışma gösterdiği oturma eylemi ve basın açıklaması Alsancak Gar önünde gerçekleştirildi.
Sendikamız İzmir Şube Başkanı Erdal AKYOL tarafından okunan basın açıklaması aşağıdadır.
04.01.2022
Basına ve Kamuoyuna
Başta örgütlü olduğumuz ulaşım sektörü olmak üzere diğer sektörlerde de uygulanan neoliberal politikaların ve özelleştirmelerin; işsizliği, pahalılığı ve dışa bağımlılığı artırdığı, sanayileşmeyi engellediği, gelir dağılımını bozduğu, kamu kaynaklarının sermayeye aktarılmasının aracı olarak kullanıldığı defalarca görülmüştür. Kamu tekelinin yıkılarak yerine özel tekellerin oluşturulduğu bu sistemde halkımızın ve ülkemizin gelecekte daha ağır bedeller ödeyeceği bilinmelidir.
Özelleştirmeler; ekonominin düzelmesine, devletin gelir elde etmesine olanak sunmadığı gibi daha az ve pahalı hizmet, daha fazla külfet ve daha fazla vergi olarak topluma dönmektedir. Tüketiciye daha az para çıkmayacağı da bugüne kadar yapılan uygulamalardan bilinmektedir. Özelleştirmenin kaymağını yerli ya da yabancı sermaye yemektedir. Şimdiye kadar yapılan tüm özelleştirmelerde bunlar yaşanmıştır. Bugüne kadar yaşanan deneyimlerden ders alınarak, merkezi ve stratejik bir planlamayla geleceği kurgulayarak, ülkemizin özgün koşullarına uygun, insan odaklı ve kamu yararı öncelikli politikaların bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu yanlış uygulamalara karşı mücadele etmek ve karşı durmak öncelikle bir yurtseverlik görevidir.
Özellikle 2013 yılında 6461 sayılı Serbestleştirme Kanunun yasalaştığı, yeniden yapılanma süslemeyle ikiye ayrıldığı tarihe kadar bir aile kültürüne sahip TCDD’de bu tarihten sonra görülmedik şekilde mobbing uygulanmış, personel baskı altına alınmaya çalışılmış, haksız soruşturmalar açılmış, işleyişe eleştirisel yaklaşan personel bölge ve başka dairelere sürülmüştür. Bilimsel ve mesleki liyakatin yerle bir edildiği, kamu yararının bir tarafa atılarak tamamen piyasacı bir anlayış ile bilimsel etüt ve analizlerden uzak, alanında yetkin kurum çalışanlarının görüşleri dikkate alınmayarak, yukardan, baskıcı bir tarz ile “ ben ne istersem o olur anlayışı” hakim kılınmıştır. Özellikle atama ve unvan sınavlarında bilgi birikimi ve deneyim bakımından yeterlilik aranmalı, her kademedeki yöneticilerin atanmasında siyasi tercihten vazgeçilmeli liyakat gözetilmelidir.
Günümüzde ucuz güvenli kamusal ulaşım doğal insani bir ihtiyaçtır. Ekonomik/sosyal kalkınma ve insanca yaşam için; güvenilir, ucuz kamusal ulaşım önemli bir sorun haline gelmiştir. özelleştirmeler aynı zamanda sendikasızlaştırma-taşeronlaştırma ve güvencesiz çalışma koşullarının dayatılması demektir.
1984 yılından bu yana Anayasaya giren özelleştirme uygulamaları, binlerce kamu görevlisini işten atmış ya da güvencesiz ortamda çalıştırmıştır. TCDD de yaşanacak özelleştirmede binlerce çalışanın sendikasız kalmasına neden olacaktır. Siyasal iktidar hem kamu birikimlerini özel sektöre peşkeş çekmekte hem de örgütlü mücadeleyi baskı altına almayı hedeflemektedir.
Siyasilere el, pençe, divan durarak, liyakattan bağımsız bir şekilde müdürlüğe yükselenlerin yaptığı usulsüz faaliyetler müfettiş raporlarına giren, hakkında suç duyurularında bulunulan bürokratların, hala koltuklarında oturmaya devam etmesi; buna karşın demokratik kitle örgütü yöneticiliği sıfatına sahip insanların, çalıştıkları kurumda bu yolsuzlukları ortaya çıkardıkları ve yaptıkları basın açıklamasıyla kurumdaki sorunlarını ortaya koydukları için sürülmesi manidardır. Bugün, arkadaşlarımızı tayin yoluyla sürgüne gönderen Bölge Müdürlüğüne vekaleten bakan Ergün Yurtçu nun Bölge müdürlüğünden görevden alınmasına karşın halen asıl ünvanı olan Bölge Müd. Yrd.da kalması, buna bilinçli bir şekilde imkan sağlanması dikkat çekicidir. Sürgüne gönderilen arkadaşlarımız görev yerlerine iade edilmeli, kamu imkanlarını kendi menfaatleri için kullananlara ise gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu iki talebimiz karşılanmadığı, beklediğimiz sonuçlar ortaya çıkmadığı sürece bu konuyu gündemimizden düşürmeyeceğimizi, takipçisi olacağımızı, hukuki ve meşru mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi herkesin, özellikle de bu keyfi, usulsüz ve antidemokratik uygulamaların altına imza atanların bilmesini istiyoruz.
Değerli Dostlar; Tekrar üstüne basa basa vurguluyoruz. Yönetici ve üyelerimizi haksız, hukuksuz tamamen keyfi olarak sürgün edenlerin tek bir kriteri vardır. O da başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçi kesimlerin hak ve özgürlüklerini sınırlayan düzenlemelere seyirci kalmamamızdır. Anayasa ile yasalarla, başta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri olmak üzere ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlükleri kullanmamızdır. Oysa bir sendikanın, konfederasyonun; anayasa ile yasalarla, ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlükleri kullanması “suç” değildir. Dolayısıyla, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürüttüğü için, ihraç edilen, açığa alınan, sürgün edilen KESK Bileşenlerinin yönetici ve üyeleri de “suçlu” değil, kamu emekçileri mücadelesinin onurudur. Çünkü bizler her kışın bir baharı olduğuna, karanlığın en koyu olduğu anın aydınlığa en yakın olunan an olduğuna inancını korumakla kalmayıp özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için her türlü baskıya direnen, acıyı bal eyleyen fiili meşru mücadele geleneğinin mirasçılarıyız. Demokratik, laik bir ülkede, barış ve kardeşlik içinde, insanca bir yaşam mücadelesi veren, Türkiye kamu emekçileri sendikal mücadelesinin yüz akı KESK’lileriz, BTS’lileriz.
Şu anda ülkemizde süren baskılar, tarihte de hep gördüğümüz gibi kalıcı değildir. Giderek yoğunlaşan sömürge uygulamalarına, rant talanına, eşitsizliklere, adaletsizliklere, hukuk ve anayasa ihlallerine, şiddete, teröre, savaşa karşı mücadelemiz her alanda devam edecek. Toplumsal umutlarımızın gerçekleşmesi için mücadele ve dayanışmanın, özlem ve umutlarımızın sahiplenicisi olmamızın, insanlarımız ve ülkemizin sahipsiz olmadığına yönelik her birimizin tutumunun belirleyici olacağı bir dönemin içinde olduğumuz da açıktır. Unutulmamalıdır ki “Mücadeleden kaçanlar, mücadele edenlerden daha çok yara alır.
2022 yılına girdiğimiz şu günlerde, Geçtiğimiz yıl içerisinde hakları için yollara düşerek direnen “Bir işverene, tek adama gücü yetmeyen devlet, şimdi gücünü bizde sınıyor. Vallahi de korkmuyoruz, billahi de korkmuyoruz sizden” diyen, İzmir depremi sonrası kendi dertlerini unutup Soma’dan İzmir’e gelerek enkaz altından hayat kurtarmaya çalışan onurlu maden emekçilerini, ormanlar ciğerlerimiz yanmasın diye hayatını kaybeden emekçileri ve emek demokrasi barış mücadelesinde hayatını kaybeden tüm emekçileri saygıyla selamlıyoruz.