Sendikamız İzmir Şubesi tarafından sürgünlere ve baskılara karşı gerçekleştirilen basın açıklaması ve oturma eyleminin 32.si gerçekleştirildi.
Alsancak Gar önünde gerçekleştirilen basın açıklaması ve oturma eyleminin 32.haftasında 2022-2023 dönemini kapsayan 6.Dönem Toplu İş Sözleşmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunulurken, ayrıca TCDD Genel Müdürlüğünün hukuksal işleri yürütmek üzere hizmet alım sözleşmesi yaptığı, bu durumun kurumu ciddi bir zarara uğratacağı ve yeni bir rant alanı oluşturulduğuna vurgu yapıldı.
İzmir Şube Başkanımız Erdal AKYOL tarafından okunan basın açıklaması aşağıdadır.
Basına ve Kamuoyuna
Haksızlığın ve liyakatsizliğin had safhada olduğu bir dönemden geçmekteyiz. TCDD yönetimi yolsuzluk ve liyakatsizliğin, zulmün had safhada olduğu bu dönemde kendilerine biat etmeyen çalışanlarını susturmak ve pasifize etmek için baskı politikalarını kullanmaktadır. TCDD yi zarara uğratan çalışan kamu emekçileri değil, TCDD yi kamu kurumu niteliğinden çıkartıp bir şirket gibi yönetmek isteyenlerdir. Nerde haksız hukuksuz uygulama varsa karşısında durmaya devam edeceğiz. Emeği ve emekçiyi savunmaya devam edeceğiz.
TCDD ye İBB İSKİ den yeni atanan 1. Hukuk Müşaviri Av.Ercan Atasever tarafından çıkartılan yönetmelikle birlikte kurumu zarara uğratan kalemlere bir yenisi daha eklenmiştir. Dışardan hiçbir kritere dayanmadan bazı avukatlarla sözleşmeler imzalanmıştır. Bu iş en nihayetinde bir “hizmet alımı” işi olduğu ve devlet dairelerince dışarıya yaptırılan tüm işlerde olduğu gibi bu işin de Kamu İhale Mevzuatı hükümlerine göre yapılması gerektiği ortadadır. Ancak sözleşme imzalanacak avukatlar hiçbir ihale mevzuatına uyulmadan, ihalesiz olarak, çalıştırılacak avukatlarda hiçbir kriter aranmaksızın, tamamen partizancı seçimlerle belirlenmiştir.
Avukatların ücretlerine bakıldığında asgari ücret seviyesinde ancak Sözleşmenin 5. Maddesinin devamında kamulaştırma davası nedeniyle sözleşmeli avukata ne kadar ödeneceği ayrıca düzenleniyor. Burada da acele el koyma davasıyla birebir aynı şekilde m2 başına vergiler hariç 8, 10 ya da 15TL ödeneceği söyleniyor. Yani sözleşmeli avukat aynı taşınmaz için bir acele el koymadan bir de kamulaştırma davasından olmak üzere 2 kez en az aynı parayı alıyor TCDD’ den.
Tabi 8TL, 10TL,15TL gibi rakamlar anlamayan birinde kötü düşüncelere yol açmıyor. Bu rakamların görüldüğü kadar basit rakamlar olmadığını şöyle izah edelim…TCDD’ nin Ankara-Sivas, Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Ankara-İzmir Hızlı tren projeleri, ayrıca bunlar dışında da bir sürü kamulaştırma projesi var. Şöyle bir aklınızda canlandırın kamulaştırılan tüm bu alanlar toplam kaç m2 eder???? Bin, on bin, yüz bin, milyon, trilyon….Ankara’ dan Sivas’a, İstanbul’a, Konya’ ya, İzmir’ e tren yolu yapmak için kaç m2 gerekir???? Ve bu avukatlar tüm o metrekareler için vergiler hariç m2 başına en az 8TL, en çok 15TL para alacaklar. Ve 3-4 ay içinde sözleşmeli avukatlara 3500-4000 civarı dava ve icra dosyası devredildi. Ve her geçen hafta da yeni dosyalar devredilmeye devam ediyor. Kısa süre önce Sivas Bölgesinde çalışan sözleşmeli avukat Kars’ ta 6 adet, evet sadece 6 adet kamulaştırma dosyası kendisine devredildikten sonra karara çıktığı için sözleşme gereği hak ettiği ücretin ödenmesi için 4.Bölge Müdürlüğü Hukuk Müşavirliği’ ne başvurdu.Ve 6 tanecik kamulaştırma davasından hak ettiği ücret vergiler hariç 128.808,00TL idi.İşin daha da vahim kısmı bu davalar sözleşmelerden önce kadrolu avukatlar tarafından açılıp, takip edilip, karar aşamasına getirildiği için sözleşmeli avukat 1 ya da 2 duruşmaya katılıp, bu dava dosyalarında hiçbir dilekçe yazmadan bu paraya hak etti.
Tüm bu yaşananlar karşısında sesini çıkarmayı deneyen birkaç TCDD kadrolu avukatına karşı, TCDD 1. Hukuk Müşaviri’ nin elindeki amirlik yetkisi ve gücünü ima ederek tehdit etmesi de TCDD avukatları tarafından bilinmektedir. Ve nitekim bu tehditler sonucu da 4. Bölge Hukuk Müşavirliğini vekaleten yürütmekte olan bu durumu eleştiren Hukuk Müşaviri gerekçesiz bir şekilde görevden alınarak, yerine başkası görevlendirildi.
Bu miktarlar yüz milyonları bulabilmektedir. Asgari ücretle sözleşme imzalanan avukatlara verilecek para yüz milyonları bulabilmektedir. Şayet bu yanlıştan dönülmezse bu TCDD tarihinin en büyük zarar kalemlerinden en büyük yolsuzluklarından biri haline gelecektir. Bu yüz milyonlardan kimler nemalanmaktadır.
Şimdi gelelim bu sözleşmeli avukatların kim olduklarına..Hepsinin ismi vekaletnamede yer almakta olup, araştırılmaları mümkün olmakla birlikte biz dikkat çekici bir kaçına değinelim…Mesela Avukat Bekir KORKMAZ – eşi AKP Samsun İl Başkanı. Avukat Yaşar ATILGAN – 27. Dönem AKP Gaziantep milletvekili aday adayı. Avukat Bekir SERADIM – AKP milletvekili aday adayı. Avukat Erhan TABAN – AKP Sinop İl Başkan Yrd.….Dikkat çekici bir hususu daha vurgulamadan geçmeyelim..Sözleşme imzalanan avukatların büroları TCDD ile yaptıkları sözleşmeyle görevlendirildikleri şehirlerde bile değil.Yani yüzlerce dosya devredilen, ilerleyen süreçte binlerce dosya devredilecek olan avukat işin yapılacağı şehirde bile yaşamıyor…
TCDD yöneticileri yine devletin değil AKP nin memuru gibi hatta memuru az bile adeta silahşörü gibi hareket etmeye devam ediyorlar. Kendi anlayışlarından olmayan çalışanları baskı altına almaya devam ediyorlar. Bazı üyelerimizi geçici görev altında görev yerlerini değiştiriyorlar. Bazı üyelerimize atmadıkları twitlerden dolayı soruşturmalar açılmaktadır. Kurumla hiçbir ilgisi olmayan sadece AKP yi eleştiren ve de hiçbir hakaret içermeyen twitleri için TTK müfettişleri tarafından soruşturmalar açılmaktadır. İstanbul sözleşmesi yaşatır twiti için soruşturma açılmaktadır. AKP nin içinden başka bir parti çıkabilir redtwiti için soruşturma açılmaktadır.TCDD çalışanlarının siyasi görüşü olmayacak mı, herhangi bir konuda görüş bildiremeyecekler mi, İnsanların özel hayatına müdahale etme cüretini nerden almaktadırlar. 12 Eylül döneminde bile olmayan baskılar bugün TCDD çalışanları üzerinde uygulanmaktadır. İleri demokrasi döneminde ileri yasaklar
19 yıldır siyasi iktidar sermayenin yanında emeğin karşısında yürüttüğü emekçilere düşman politikaları ile bizlerin bugün yaşadığı yoksulluk açlık ve antidemokratik koşulları yaratmıştır. Kamu kaynaklarını tasfiye ederek kamusal hizmeti başta sağlık ve eğitim alanından başlayarak tasfiye etme sürecinde, siyasal kadrolaşmayı, liyakattan uzak mülakatlarla torpillerle gerçekleştirmiştir. Bu gün karşı karşıya olduğumuz bu sürgünlerde bu politikaların bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Emekçilerin örgütlü haklarını talep eden mücadelesini bastırmak gözdağı vermek için baskı altına aldığı , mobing uyguladığı liyakata dayalı olmayan atamalarıyla sendikamız üyelerini dışarda tuttukları gibi sürgünlerle de cezalandırmaktadırlar.
Biliyorsunuz TİS görüşmelerinde de yürütmüş oldukları emekçi düşmanı politikalarını orada da zamlarımıza yansıtmadıkları oranlarla göstermekteler.
Mobing uygulayanların kazanması bu ülkede vicdanını yitirmişlerin kazanması anlamına gelir. Mobingi uygulayanların kazanması bu ülkede siyasi ahlaksızlığın, siyasi etik dışı davranışların zulmün kazanması anlamına gelir. BTS olarak bizler de o siyasi ahlaksızlık yapanların karşısında durduk duracağız. Vicdansızlık yapanların zulüm yapanların mobing yapanların karşısında durduk duracağız. Dik duruşumuzdan dolayı aldığımız cezaları da öpüp başımızın üstüne koyarız. Öpüp başımızın üstüne koyarız ama boyunda bükmeyiz. Şunu bilmenizi isteriz bu sürgünleri yapanları da kurumdaki yolsuzluk usulsüzlük etik dışı olaylara karışanları da ifşa etmekten çekinmeyeceğiz.
Sendikal mücadele, örgütlenme özgürlüğü en temel insan hakları arasında sayılıyorken ve devletlerin yükümlülüğü bu hakları korumak geliştirmek iken maalesef biz bugün devlet eliyle bu hakların gasp edildiğine şahit oluyoruz. Sermayenin iktidarın çok açık şekilde bugün işçilerin emekçilerin örgütlenmesinin önüne engeller koyduğunu ve sermayenin karına kar katmak için olanca gücüyle gerek hukuk yaratarak gerekse hukuk dışındaki keyfilik alanını büyüttüğünü görüyoruz. Böylesi bir ortamda bizimde arkadaşlarımızın uzun süredir yürüttüğü bir mücadelenin cezalandırılmak istendiğine bu mücadelenin ezilmek bastırılmak istenildiğine şahit oluyoruz. Bugün geldiğimiz aşamada sendikamız üye ve yöneticilerine yapılan sürgün kararları sendikal mücadeleye yönelik en önemli müdahalelerden biridir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Ulaşım haberleşme en önemli kamusal hizmetlerden biridir. Bunun özelleştirilmesi piyasanın insafına terk edilmesi, burada çalıştırılan emekçilerin güvencesiz istihdama düşük ücretlere mahkum edilmesi bizim açımızdan asla kabul edilemez. Bu tabi ki bizim için ilk değil. Bunun hukuksuz olduğunu biliyoruz. Bunun yasalara aykırı olduğunu biliyoruz. Bunun meşru olmadığını biliyoruz. Bunu yapanlar suç işliyorlar. Bu suçu işleyenler mutlaka ve mutlaka hesabını verecekler.
Tüm emekten haktan adaletten yana olan kesimleri de bu konuda dayanışma göstermeye bizler ile birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu azgın sömürü koşullarından kurtulmanın tek yolu işçilerin emekçilerin birlikte mücadele etmesidir.