Emekliye 2500 TL’nin “yükü” hiç utanıp sıkılmadan basın toplantılarına konu edilirken, asgari ücrette iyileşme sağlanmayışına “mantıklı” meşruiyet temelleri itinayla üretilirken ve görevi bu propagandayı yaymak olan iktidar medyaları hazırolda beklerken; sağdan soldan saysanız 15-20 şirket için, milyarlarca dolarlık borç üstlenimlerinin sesi çıkmaz… Çıkarması gereken muhalefetin sesi de ya gerekli gürlüğe ulaşmaz ya da muhatabına ulaşıncaya kadar etkisi azalır.
Haziran ayı gerçekleşmeleri ile birlikte, yılın ilk yarısına ilişkin altı aylık bütçe uygulama sonuçları açıklandı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre:
Geçen yıl, yani 2023 yılının Ocak-Haziran döneminde bütçe açığı, 483,2 milyar TL’ydi.
Bu yılın (2024) Ocak-Haziran döneminde bütçe açığı 747,2 milyar TL oldu.
Aradaki fark 264 milyar TL.
Sadece bütçe açığı verisi bile, geçen seneden bu yana devlet harcamalarındaki artış hakkında fikir veriyor. Bir bölümü 6 Şubat depremlerinin yol açtığı yıkımın onarımına yönelik projeler ve ihalelerle bağlantılı olsa dahi, bütçe açığındaki bu büyük artış, enflasyon hakkında da ipucu sağlıyor.
Ne var ki Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklamasına baktığınızda, açıktaki bu devasa tırmanıştan ziyade; “faiz dışı açık” kavramının öne çıkarıldığını görüyorsunuz:
Geçen sene Ocak-Haziran döneminde, faiz dışı açık 207 milyar 984 milyon TL’yken bu yılın aynı döneminde 172 milyar 760 milyon TL açık verildiği vurgulanıyor.
Yani faiz dışı açığın geçen yıla göre yaklaşık 35 milyar TL daha az gerçekleşmiş oluşuna vurgu yapılarak, bu sonuca pozitif bir anlam yükleniyor.
Peki bu vurgunun istikameti neresi?
Sorunun yanıtı için bir anımsatma iyi olur:
Faiz dışı açık ve faiz dışı fazla, Türkiye’nin IMF ile stand-by anlaşması yaptığı dönemlerin (yani bundan 23 sene önce) önem taşıyan ve sıkça vurgulanan kavramlarıydı.
Bu kavramların, neredeyse çeyrek yüzyıl sonra bugün bir IMF anlaşması yokken kullanılması, asıl mesajın biz vatandaşlardan oluşan topluma değil yine dışarıya, yani uluslarüstü ekonomi kuruluşları ile küresel sermaye oyuncularına yönelik olduğunu gösteriyor.
Faiz dışı açık ve faiz dışı fazla kavramları ile bu kavramların bütçedeki parasal karşılıkları, makro ekonomi lisanı açısından önemli olabilir. Ancak bunun, özellikle de emekliye uzuuun çalışmalardan sonra reva görülen 2500 TL artış dikkate alındığında toplum için herhangi bir karşılığı bulunmuyor.
Dahası şu:
Yap İşlet Devret ile Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeline göre yaptırılan ve yeni ek sözleşmelerle Hazine’nin üstlendiği borcun artmasına yol açan projelerin, bu bütçe dengesindeki yeri ve rolü konusunda, herhangi bir cümle kurulmuyor.
Evet, KÖİ projelerine dair borç üstlenimi verilerini devletin birimleri açıklıyor açıklamasına ama gerek bu sözleşmelerin gerekse verilen garantilerin bütçeye yansıması konusunda bağ kurulmuyor.
Bu bağın kurulmasından ısrarla kaçınılıyor.
Borç üstleniminden ne haber?
Mesela AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun (Bakan Şimşek‘in hemşehrisi) kurucusu olduğu Fernas’ın üstlendiği bir KÖİ projesi var: Aydın-Denizli Otoyolu. (Aydın Denizli otoyol projesi ve sürekli iptal edilen ihaleleriyle ilgili olarak, geçtiğimiz yıllarda 10’a yakın yazı yazdım.)
İşte bu proje için Eylül 2023’te ek bir borç üstlenimi yapıldığını kısa süre önce (Havva Gümüşkaya imzasıyla) Birgün’de okuduk. Gerçekten de Hazine Fernas şirketi lehine 173 milyon 560 bin ABD Doları tutarında borç üstlenimine imza attı. Bununla birlikte Hazine’nin 8 KÖİ otoyol köprü projesi için verdiği borç üstlenim taahhüt tutarı 16,6 milyar doları geçti.
Diğer yedi KÖİ projesinin borç üstlenim anlaşmaları 2012 ile 2021 yılları arasındaki değişik tarihlerde yapıldı. Bu dönemin önemli kısmında bugünün Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in, siyasi sorumluluğu mevcuttur.
Konuya gelecek olursak.
Kendi işine gücünde olan ve günlük geçimini düşünen milyonlar, özellikle vurgulanmadıkça meydanlarda söylenmedikçe “borç üstlenimi” nedir, niye yapılır, bütçeye yükü nedir sorularının karşılığı yoktur. Dolayısıyla emekliye 2500 TL’nin “yükü” hiç utanıp sıkılmadan basın toplantılarına konu edilirken, asgari ücrette iyileşme sağlanmayışına “mantıklı” meşruiyet temelleri itinayla üretilirken ve görevi bu propagandayı yaymak olan iktidar medyaları hazırolda beklerken; sağdan soldan saysanız 15-20 şirket için, milyarlarca dolarlık borç üstlenimlerinin sesi çıkmaz… Çıkarması gereken muhalefetin sesi de ya gerekli gürlüğe ulaşmaz ya da muhatabına ulaşıncaya kadar etkisi azalır.
“Ötanazi” ye bile siyasal riya
Temel mesele, milyonların karnının doyması ve insanca yaşamasıyken, sanki fikirleri alınıyormuş gibi metne ötanazi kavramını yazarak sahipsiz hayvanların katledilmesine kapı açan kanun, yasama organının önüne getirilir.
Bu kadar vicdani ve insani bir alanda -zorunlu ve haklı olarak- yükselecek olan itiraz ve tartışmalar sonucunda da halkın yoksulluğunun gündemde daha az yer bulması sağlanır. (!)
Bir taşla kaç kuş.
Çiğdem Toker
T24-17 Temmuz 2024