Çalışanların Sendikası mı? Yoksa İşveren Sendikası mı? Eylem Kırıcılığı Yapan Sendika Olur mu ..?
2001’de 40 bin olan üye sayısını AKP İktidarı döneminde 10’a katlayarak 650 bine çıkaran ve böylece Türkiye’nin en büyük memur sendikası haline gelen Memur-Sen’in üye olmak için başvurduğu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’ndan (ITUC) şok bir yanıt vermişti. 2006’daki başvurusu reddedilen Memur-Sen’in Ağustos 2011 yılında yaptığı başvurunun da reddedildiği ITUC tarafından yazıyla bildirilmişti.
Verilen cevabın gerekçesi de şöyle ifade edilerek, 2006’dan bu tarafa örgütünüzün yaşadığı gelişmeler, istişare sürecinin olumsuz sonuçları ve Memur-sen’ in bağımsız karakterinin tartışılabilir olması durumu göz önüne alınarak, başvurunuzun dikkate alınmamasına karar verilmiştir denilerek, tam bu anlamda doğru ve objektif bir tavır ortaya koymuştur.
Başbakan Erdoğan ise, 16 Nisan 2011 tarihinde toplanan Memur-sen 4.olağan genel kurulunda yaptığı konuşma ile sendikacılığa yeni bir vizyon getirerek grev ve eylem hakkı isteyenlere deli gömleği giysin dedi. Ne yazık ki Başbakanın bu söylemi üzerine bu yıl yapılan toplu sözleşme (bize göre toplu görüşme)grev yasağını getiren bir yasa ile dediği yerine getirilerek, eylem yapan kamu çalışanlarını ise baskı, sürgün ve cezaevlerine koyarak bu deli gömleğini giydirmeye çalışmışlardır. Başbakan evrensel kabul görmüş temel hak ve özgürlüklerden biri olan grev ve toplu eylem hakkını yok sayan inkarcı ve kabul etmeyen bir yaklaşım sergilemiştir.
Başbakan, tüm Memur-sen mensuplarına, ileri demokrasiye, hukukun üstünlüğüne evet dedikleri için bir kez daha teşekkür ediyordu. Böylece resim tamamlanmış oluyordu. Grev yasağına onay veren bir sendikal örgütün genel kurulunda başbakan grev önlüğünü deli gömleği giymekle, kırmakla ve dökmekle özdeşleştiriyordu.
Memur Sen Bursa Temsilciliği hizmet binasının açılış töreninde konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise 650 bine yakın üyesiyle Memur Sen’in kamu görevlileri için çok önemli bir sendika olduğunu savundu. Arınç, kamu emekçileri için grevli toplu sözleşme hakkı isteyenleri ise hedef aldı. 4688 Sayılı Yasa’da yapılacak değişikliklerin Memur-Sen’in görüşleri doğrultusunda değiştirildiğini, söyleyerek nasıl taraf olduğunu tüm kamuoyu önünde itiraf ederek, bu konfederasyonun kendi arka bahçeleri olduğunu da ifade etmiştir. Bundan hareketle, Memur-Sen bu ülkede emekçilerin, yoksulların dar gelirlilerin sesi olamaz. Olsa olsa ancak AKP’nin sesi olabilir.
Evet ulaştırma memur sen 16.04.2013 tarihinde demiryollarının özelleştirmesine karşı aldığımız 24 saat’lik iş bırakma kararının hayat bulmaması ve eylem kırıcılığı yaparak nasıl akp’nin sendikası olduğunu ispatlamıştır. Tcdd genel müdüründen almış olduğu direktifleri harfi harfine yerine getirmek için tüm Türkiye’de kendi üyeleri üzerine baskı oluşturarak bu onurlu eylemimizi kırmak adına görev ve sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Utanmadan ve sıkılmadan kendilerini sendikacı diyenler almış oldukları misyonu yerine getirmenin gururunu yaşamaktalar. Bu ülkeyi yöneten başbakanlar ve hükümetleri halk sırası geldiğinde nasıl tarihin çöplüğüne gönderdiyse, gün gelecek bunlarında gideceği yer orasıdır.
Bir sendika dünyanın hiç bir yerinde alınmış olan bir eylemi kırmak için bu denli işbirlikçi,devlet güdümlü bir tutumu ortaya koyamaz ve koymamıştır. Sizler ancak başkanlar kurulunuza tcdd genel müdürünü davet ederek görev ve sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz.
Sizin genel yetkili sendika olmanız hiç bir şeyi değiştirmez. Bilakis genel yetkili sendika olmanızdan dolayı gereğini yerine getirmektesiniz. Tarihin hiç bir döneminde emekçiler tek bir şeyi unutamazlar ve unutturmazlar. İşverenle hareket ederek EYLEM KIRICILIGI yapanları….
Bundan hareketle AKP ve onun bürokratlarının KESK’ in ve bağlı sendikaların nasıl bir sendika olduğunu her halde tarihini iyi okumamış ki böyle değerlendirmeleri kendince yapıyor. KESK hiçbir zaman hangi iktidar olursa olsun 20 yıllık onurlu mücadelesinde hiçbir iktidar partisinin arka bahçesi olmamıştır. Daha doğru tabirle İŞVEREN VE HÜKÜMET GÜDÜMLÜ SENDİKA olmamıştır. İşte Başbakanı ve Arınç ‘ı rahatsız eden KESK’ in bu tavrı ve kendilerini dinlememeleri ve biat etmemelerinden kaynaklıdır.
Başbakanla birlikte yeni bir sendikacılık dönemi başlıyordu. Grevsiz, eylemsiz ve sesiz kalıp tüm bunları kabul eden Memur-Sen ve Memur-Sen’e bağlı diğer sendikalar.
Memur-Sen’e bağlı ulaştırma iş kolunda örgütlü bulunan Ulaştırma Memur-Sen’de tüm ulaştırma emekçileri tarafından nasıl kısa bir zaman içerisinde büyüdüğünü, tüm ulaşım emekçilerine sorulduğunda o kadar çok şey anlatarak gerekçelerini sıralarlar ki?
Tüm bu gerekçeleri sıralarken, belki de bu sendikanın üyesi olduğunu mahcup bir şekilde size söyler. Tüm bunlara baktığımız zaman, özelleştirmelere, taşeronlaşmaya ve kurumun nasıl tasfiye sürecine girdiğini bildiği halde, bunlarla mücadele etmek yerine, kendi üyesinin dışında hak ve hukukunu savunmayan işveren güdümünde olan bir sendikadan bahsediyoruz.
Adaletten, haktan ve hukuktan bahseden, iş yerine sahip çıktığını bile söyleyemeyen bu sendikal anlayış TCDD nin yeniden yapılandırması adı altında tasfiye edilmesine karşı ne yazık ki sesini çıkaramaz. Kendilerini sadece ve sadece özellikle demiryollarında haksız ve hukuksuz atamalar, tayinler ve hak etmedikleri halde verilen lojmanların üzerinden var ederek, bir sendikal anlayış ile büyüyerek yola devam etmektedirler.
Biz şunu çok iyi biliyoruz ki, gücünü ve kudretini siyasal bir iktidardan alan ve onun güdümünde olan bir sendika var olan siyasal iktidarla gelir ve iktidarla gider. Özellikle AKP’ iktidarı döneminde 22 Temmuz 2004 yılında Pamukova’da meydana gelen, 41 yurttaşımızın ölümüne ve birçok yurttaşımızın yaralanmasına ses çıkaramayan ve susan sendikalar ulaştırma emekçileri adına sendikacılık yapamazlar.
Yaptıkları sendikacılık işveren güdümlü bir sendikacılıktır. Özellikle 2007’den beri demiryollarında gün olmasın ki bir kaza olmasın. İş sağlığı ve güvenliğinin olmadığı ve gerekli önlemleri almayan ve bu zaman zarfında esnek, kuralsız ve eksik personelden dolayı 22’e yakın arkadaşımızı rayların arasında kaybederken ve birçok arkadaşımız iş kazasından dolayı sakat kalırken, ne yazık ki bu sendikadan işverene yönelik bir eleştiri bile gelmemesi nasıl ifade edilebilir ki?
Bu kazaların esnek,kuralsız ve angarya çalıştırılmasından dolayı olduğunu, nasıl bir sendika bilemez ve tavır koyamaz. Buna yönelik bir çok kez rapor sunarak, kurumun iş sağlığı ve güvenliğine yönelik tedbirlerin alınması için toplantıların yapılmasına öncülük yaparak, kanayan bu yarayı tüm kamu oyu ile paylaşarak duyarlılık yaratmaya çalıştık.
Ne yazık ki Tüm iktidarın gücünü arkasına ve yanına alarak, baskı uygulayarak ulaştırma iş kolunda yetki almaya dönük yaptıkları içi boş bir şişeden ibarettir.Bu yetki döneminde genel yetkili sendika olmaları itibariyle, Fiili ve meşru mücadeleyi hedef almayan, grevli toplu sözleşmeli sendikal mücadeleden kaçarak toplu görüşmeyi iktidardan aldığı emir ile savunan bir sendika, ulaştırma emekçileri adına kurum idari kurullarında beni ve benim gibi düşünenleri temsil edemez. Çünkü 2012’de yapılan toplu sözleşme sürecinde nasıl başbakandan gelen %’üçlük zamlara evet diyerek altına imza koyduklarını biliyoruz.
Bırakın bunu artık. İşveren güdümünden kurtularak doğru bir temelde ulaştırma emekçilerinin birazcık ta olsa onların sırtına basarak kendi yandaşlarınıza lojman, atama ve vekâleten atama yapmayın. Biliyor musunuz ki sendikal mücadeleden bahseden eski iki genel başkanınızın birisi daire başkanı, diğeri ise daire başkan yardımcısı olmuştur. Bunu gelin dürüst, çalışkan ve vicdan sahibi olan ulaştırma emekçilerine anlatın.
Bizler bu ülkede memurlar sendika kuramazlar diyenlere inat, 1990 yıllarda sendikalarımızı fiili olarak kurduk. Emniyet güçleri tarafından sendika şubelerimiz ve genel merkezlerimiz mühürlenmesine rağmen, biz mühürleri kırıp atarak, biat etmeyeceğimiz ve boyun bükmeyeceğimizin mesajını vererek, daha zor koşullarda sendikacılık yaptık. Asla ve asla hiçbir iktidara boyun bükmedik ve bükmeyeceğiz.
Tüm bu süreçlerde onbinlerce sürgün, yüzlerce işten atılma ve en acı gerçekte 50’nin üzerinde mücadele arkadaşımız kaybettik. BTS’nin ilk genel başkanı ve genel sekreteri sürgün edilerek cezalandırılmıştır. Ama sendikacılığı sonradan öğrenenler ve kurulmuş olan mücadelenin sonunda kendilerini sendikacı görenler şunu iyi bilsin. BTS’nin ilk genel başkanı ve genel sekreteri sürgün edildikleri yere gitmeyerek, kurumdan ayrılarak bu onurlu mücadeleyi bize teslim etmişlerdir. Aramızdaki fark işte buradadır.
Vesayete son vermeyi amaçladığını söyleyen ve milli irade ile ileri demokrasiyi ağzından düşürmeyen AKP hükümetinin TBMM’ni devre dışı bırakarak bakanlar kurulu marifetiyle ülkeyi yönetmeye kalkması ibret verici değilmid. ? Bu durum Başbakan Erdoğan ve partisinin nasıl bir demokrasiyi istediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bir taraftan sivil ve demokratik bir anayasa yapmaktan söz ederken öte yandan Meclisi devre dışı bırakarak KHK’lerle idari yapıyı baştan sona değiştirmeye, kamusal alanın tavsiyesine, sağlık alanında yaptıkları sağlıkta dönüşüm ile, sermayeye peş çekildiğini ve eğitim sisteminin nasıl yavaş yavaş paralı hale geldiğini bizler görüyoruz da sizler neden görmüyorsunuz.
655 sayılı KHK ile bütün üst ve orta derece yöneticilerin tümünün görevine son verilmesi, boşalan veya yeni ihdas edilen kadrolara atama yapılması yanında merkez ve kadro teşkilatlarına tahsis edilen kadroların ilk dağıtımına Bakanın yetkili olması kadrolaşmanın sadece üst ve orta düzey yöneticilerle sınırlı olmayacağı, tüm çalışanların bu bakımdan tehdit altında olduğu çok açıkça göstermektedir.
Demiryollarında 1995 yılında başlayan “yeniden yapılanma” çalışmaları 655 sayılı KHK ile yeni bir boyut kazanmış durumdadır.
Tüm bunlara karşın istenilen yeni demiryolu sisteminin bir bütün halinde tasfiyesi gerçekleştirilememiş tasfiye amaçlı son darbenin vurulabilmesi amacıyla yasa taslakları oluşturulmuştur. Ancak, bu taslakların TBMM gündemine taşınmasına bile tahammül edilememiş ve KHK’lerle pek çok Bakanlıkta gerçekleştirildiği üzere Ulaştırma Bakanlığı’nın yapısı da 655 sayılı KHK ile değiştirilmiş ve bu KHK ile yasa taslaklarında yer alan tüm hükümler yasalaştırılmış ve TCDD’yi tasfiye sürecinin altyapısı hazırlanmıştır.
Bu KHK’nin amacı “Demiryolu ulaştırması faaliyetlerinin, ticari, ekonomik, sosyal ihtiyaçlara ve teknik gelişmelere bağlı olarak ekonomik, seri, elverişli, güvenli, kaliteli, çevreye kötü etkisi en az ve kamu yararını gözetecek tarzda serbest, adil ve sürdürülebilir bir rekabet ortamında yapılmasını ve bu faaliyetlerin diğer ulaştırma türleriyle birlikte ve birbirlerini tamamlayıcı olarak hizmet vermesini sağlamak.” Olarak belirlenmiştir.
Yani serbestleşmenin, kâr dürtüsüyle hareket edecek özelleştirmenin ve rekabetçi bir yapının önü açılmıştır.
Sonuç olarak, bu kanun tasarısı ile, ekmeğimize, işyerimize bir tehdit olarak karşımızda durmaktadır. Bu tehditlere karşın Sendikamız dün olduğu gibi bugünde yarında işimize ve işyerlerimize sahip çıkmaya ülke ve halkımızın çıkarlarına uygun ulaştırma politikalarının uygulanması için mücadele edecektir.
İşte gerçekleri buradan söylüyoruz. Tüm bu tavsiye, özelleştirme ve ayrışmalara karşı siz ne yaptınız onu söyleyin. Buna karşı durmak ve mücadele etmek yürek ve onur işidir. Evet biz bu değerleri taşıyoruz ve taşımaya devam edeceğiz. Aşımıza ve iş yerlerimize sahip çıkacağız.
Buna paralel olarak, demiryollarında örgütlü olan ulaştırma memur-sen hariç tüm sendika ve bir çok dernek bu yıkım yasasına yönelik ortak mücadele kararı almışlardır. Bunun sonucunda bir bildiri yayınlayarak bu yasa tasarısına karşı olduklarını beyan etmişlerdir. Peki kendisini sendika olarak gören bir anlayış neden çağrılmasına rağmen toplantılara katılmamış ve destek vermemiştir. Evet iş veren güdümünde olan sendikal anlayışlar dünyanın her yerinde aynıdırlar. Çünkü sizler emekçiler adına sendikacılık yapmıyorsunuz.Bunun kanıtı ise;
TCDD Genel Müdürlüğü tarafından 26.11.2012/30.11.2012 tarihleri arasında Antalya-Kemer Göynük’te yapılacak 24. Dönem Koruma ve Güvenlik Semineri’ne toplam 48 personel katılacağını, 48 katılımcının 46’sının sendikanız üyesi olduklarını biliyoruz. Adaletten ve hukuktan bahsedenler, ne yazık ki bunu kavrayabilecek durumda olmadıklarını da biliyoruz. Eğer bunun bilincinde olsalardı BTS’ nin keyfi uygulamalara ve ayrımcılığa yönelik 5-11 Mayıs 2011 tarihleri arasında Türkiye’nin bir çok bölgesinden Ankara’ ya gelerek gece 3.5’a kadar Tcdd Genel Müdürü ve yardımcıları, daire başkanlarına belgeleriyle birlikte ulaştırma memur-sen’e yandaşlık üzerinden pozitif ayrımcılık yapıldığı taraflarına anlatılmıştır. Onun için bu ayrımcılığı siz sonuna kadar sıkılmadan yapıyorsunuz.
Kadrolaşma sizleri aşan, var olan Akp’ nin uygulamış olduğu ve bütün kurumlarda kendi kurdurmuş olduğu memur-sen’e bağlı sendikalar üzerinden bunu yapmaktadır. Sadece burada size düşen var olan üyelerinizin isimlerini vermektir. Doğal olarak Kurumların yetkilileri bunları yerine getirmek zorundadır. Sizin genel yetkili sendika olmanız ulaştırma emekçileri nezdinde bir şey ifade etmemektedir. Çünkü demiryolu kanununu devrim olarak niteleyen ve bunu da wep sayfasına koyan bir sendikal anlayış iş veren güdümüne girmiş bir sendikal anlayıştır.
Sendikalar zaten hiçbir zaman çatışma ortamı yaratarak sendikacılık yapmazlar. Sizler sendikacılığın ne olduğunu bilmediğiniz zamanlar bizler, demokratik ve barışçı bir çalışma ortamı, herkesin kurum nezdinde eşitliğinin üzerinden mücadele ederek, sürgünler, cezalar ve baskılara maruz kaldık. Bir kendi tüzüklerinize bakın birde BTS’ nin tüzüğüne bakarak ne olduğunu anlarsınız.
Yetkili sendika olmanız, sizleri yetkili yapabilir. Ama asla ve asla etkili bir sendika yapmaz. Aramızdaki fark buradadır. Ahlaki ve vicdanen bile kim olursa olsun, çoğunluğun azınlığın üzerinde tahakküm oluşturulması, bırak sendikayı bunu savunmak ve hakkı olduğunu iddia etmek zaten faşizmdir. Hz. Mevlana şöyle çağrıda bulunur.” Doğru olmayan şeyler yaptım” deme, doğruluğu tut. O zaman hiçbir eğrilik kalmaz. Doğruluk Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazın sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca onların hepsini yutar.
Yetkili sendika olmanız, sizlerin haksızlık yaparak ve yandaşlık üzerinden bunu yapmanız haddinize olmadığı gibi buna göz yumarak ve çanak tutarak, üst düzeyde bulunan şahıslar ise anayasa suçu işlediklerinin farkında değiller. Ne yazık ki buna karar verenler hala bu ayrımcılığı yaparak, kurumlarda yöneticilik yapmaya devam edebiliyorlar. Biz sendika olarak bundan sonra buna benzer yapılacak olan her türlü olumsuzluklara demokratik tepkimizi ortaya koyacağımızı buradan söylüyoruz.
Utanmadan ve sıkılmadan güvenlik görevlilerinin sendikaya üye olmaları için çaba sarf ettiği ifadesi, yalan ve boştur. Yıllardan beri KESK ve bağlı sendikalar, güvenlik personeli, askeri personel, yargı mensupları, emniyet mensupları da dahil olmak üzere 20 yıldır bunun kavgasını vermektedir. Günde kaç tane üyeniz güvenlik görevlisi angarya ve zor koşullarda çalıştığından dolayı bizleri arayarak hukuksal yardım talebinde bulunmuşlardır. Yandaşlık üzerinden ve bürokratik ve merkeziyetçi bir sendikacılık anlayışı hak arama mücadelesi yapamaz.
Şöyle bir tanım “Bu nedenle bu unvan grubu çalışanları arasında üyelerimizin çokluğu sebebiyle eğitim seminerine katılanların çoğunun tabii olarak Ulaştırma Memur-Sen üyesi olması iş hayatının doğal akışı gereğidir. Bu süreçte çalışanların bunca sorunu varken Koruma Güvenlik biriminden seminere kimlerin gideceğine dair küçük hesaplar içine girmemiz de mümkün değildir.” Küçük hesaplar peşinde koşanları tüm demiryolcular çok iyi tanımaktadır.
Sonuç olarak biz kimseyi ötekileştirmeyiz. Zaten bu bizim sendikal mücadelemizde yoktur. Zaten bu kurumda ötekileştirilen bizzat bizleriz. Bizler demokrasiyi sizin bildiğiniz şekli ile tanımlamıyoruz. Başbakanda sizler gibi düşünüyor. Ben istediğimi yapar, istediğimi söylerim der ve kendisi gibi düşünmeyenlerinde ne ile suçladığını biliyorsunuz.
Yaklaşık 20 yıldır biz bu kurumlarda bu onurlu mücadeleyi sürdürüyor ve sürdüreceğiz. Hiçbir dönem kendi üyemiz için hak etmediği bir lojmanı, tayini, atamayı ve seminere gitmesi için işverenden talebimiz olmamıştır. Bunu mesnetsiz ve panikleyerek bu haksızlığı kendi konumunda meşrulaştırmak için BTS’ yi kınamak sizlerin haddine düşmez. Varsa bir haksızlık BTS üzerinden belgeleyin. Belgeleyemezsiniz, çünkü yoktur. Ama sizlerin var. İlk genel başkanınız Trafik daire başkanı, ondan sonraki başkanınız, eğitim ve öğretim daire başkan yardımcısıdır. İşte belge budur….
Biz neyle uğraşıyoruz bakın.Sendikamız tarafından alınan kararla TCDD Genel Müdürlüğünün Yıpranma Tazminatını iptal eden 22.09.2008 sayılı 45297 sayılı işlemine dayanak oluşturan işlemin iptali istemiyle açtığımız davada Ankara 10.İDARE MAHKEMESİ TCDD’nin Yıpranma Tazminatını İptal Eden İşleminin iptaline oybirliği ile karar verdi.
Makinistlerin 01.10.2008 tarihinden itibaren fiili hizmet süresi zammından faydalanamayacaklarına ilişkin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanununun 25.maddesi ile değiştirilen 40.maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu nedeniyle Sendikamız tarafından alınan kararla İstanbul’da Anayasa Mahkemesine yasanın iptali için Ankara ve İzmir’de ise yerel mahkemelere kurum işleminin iptali için davalar açmıştı.
TCDD Genel Müdürlüğünün 22.09.2008 sayılı 45297 sayılı işlemine dayanak oluşturan işlemin iptali istemiyle Ankara Şube Başkanımız İsmail Özdemir adına açtığımız davada yerel mahkeme davayı reddetmiş, konu sendikamız tarafından Danıştay’a götürülmüştü. Danıştay itirazımızı kabul ederek tekrar görüşülmek üzere ilgili yerel mahkemeye dosyayı iade etmiş ve yerel mahkeme ilk kararından dönerek davacının fiili hizmet zammından yararlanamayacağına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlılık bulunmadığını belirtilerek kurum işleminin durdurulması yönünde karar vermiştir.
Kararda …. “Demiryollarında İnsan Faktörü (Makinist ve Makinist Yardımcıları) Projesinin Nihai Raporunda da ; Sürdürülebilir demiryolu ulaşım güvenliği için kaza ve olaylara sebebiyet veren unsurlar tespit edilerek, bir takım önerilerde bulunmuştur.Yapılan tespit ve önerilerin hemen hepsinin, makinistlik mesleğinin stresli, ağır ve yıpratıcı hizmetlerden olup, çalışma ortamlarının vücut ve sağlık durumlarını etkileyecek nitelikte olduğunun ortaya konulduğu görülmektedir.” … ifadelerine yer verilirken, Ankara 10.İDARE MAHKEMESİNİN 07.11.2012 tarihi ve ESAS:2012/1461 KARAR NO:2012/1550 sayılı kararıyla TCDD’nin Yıpranma Tazminatını İptal Eden İşleminin iptaline oybirliği ile karar vermiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü çalışanlarına yapılan Havacılık Tazminatı ödenmesine ilişkin 29.06.2012 tarih ve 2012/T-9 karar sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararının çeşitli maddelerinin iptali ve Yürütmenin Durdurulmasına karar verilmesi talebiyle Danıştay’a dava açıldı. Bu dava kapsamında var olan haksız ve adaletsiz bu durumu yargıya taşıdık. Peki bu haksızlık ve adaletsizlik sizi ilgilendirmiyor mu. Yetkili sendikasınız, neden çözemediniz. Yada bunu yargıya taşıyamadınız. İşte biz sendika olarak bunlarla uğraşıyoruz.
Açılan davada;
Yüksek Planlama Kurulunun,
1-Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü Havacılık Tazminatı ödenmesine ilişkin 29.06.2012 tarih ve 2012/T-9 karar sayılı kararının;
“Havacılık Tazminatı ödenmesine ilişkin usul ve Esaslar başlıklı 4/9 maddesinde yer alan “Sağlık kurulu raporu üzerine verilen hastalık izinleri ile kanser, verem ve akıl hastalıkları gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığa yakalananların kullandığı hastalık izinleri ve hastalıkları sebebiyle Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmesi bulunan sağlık hizmeti sunucularında yatarak tedavi gördükleri tedavi süreleri hariç olmak üzere, bir takvim yılı içinde kullanılan hastalık izin süreleri toplamının 7 günü aşması halinde, aşan sürelere isabet eden havacılık tazminatı ödenmez.”
Şeklindeki düzenlemesinin,
2-Havacılık tazminatı ile ilgili yasal düzenlemenin yapıldığı 27 Nisan 2005 tarihinden günümüze kadar personel maliyeti tamamen karşılananlar, personel maliyeti kısmen karşılananlar ve personel maliyeti karşılanmayanlar şeklindeki gruplandırma esas alınarak yapılan gruplandırmada tam üç kez belirlenmiş olup, her belirlemede oranların personel maliyeti tamamen karşılananlar lehine artan oranlar halinde belirlenmişken, personel maliyeti kısmen karşılananlar ile personel maliyeti karşılanmayanlar grubu aleyhine olmak üzere azalan oranlar şeklinde tespit edilmiş olması nedeniyle Tazminat oranlarının belirlendiği Ek-2 ve Ek-3 sayılı cetvellerin,
3- EUROCONTROL’ un resmi sitesinde yer alan Yol Maliyet Tabanı Tespit Esasları ve Birim Fiyatlarının Hesaplanmasında (prensipler) dikkate alınacak unsurlar arasında “2.5 Arama ve Kurtarma (Search and rescure)” maliyetleri gösterilmişken Hava Kurtarma ve Yangınla Mücadele memuru olan ARFF Memurlarının Ek-3 Sayılı Cetvelde (Personel Maliyetleri Karşılanmayanlar grubunda) arasında gösterilmesi nedeniyle Ek-3 sayılı cetveldeki ARFF Memurlarıyla ilgili düzenlemenin,
4-Kararın, ek ödemelerin havacılık tazminatlarından kesilmek suretiyle mahsup edilmesine yol açan Geçici 1. maddesinin ilk cümlesindeki “399 Sayılı kanun Hükmünde Kararnamenin 25.nci maddesi gereğince 15.08.2010 tarihi itibarıyla verilmekte olan ek tazminata ilişkin oranlarda 15.08.2010 tarihinden sonra meydana gelen artışlarına karşılık gelen tutar ile” şeklindeki kısmının,
5-Tazminat oranlarının,399 Sayılı KHK’ nin Ek-2. maddesinde yer alan oranlara uymaması nedeniyle Ek-2 ve Ek-3 sayılı cetvellerdeki oranların,
399 Sayılı KHK’ nin Ek-2 maddesi ile Anayasanın 10. maddesi ve 55. Maddesine aykırı olması nedeniyle iptali ile yürütmenin durdurulmasına, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesi talep edildi.
Son olarak biliyor musunuz ki, mücadeleden, emekten, demokrasiden sendikadan bahsedenler daire başkanı ve yardımcısı olunca 4688 sayılı yasa gereği sendika üyesi olmuyorlar. Darısı yeni Genel Başkana…..haydi hayırlısı!
Nazım KARAKURT
Genel Başkan